Herkesin kendi karanlığı vardır kendi çaresizlikleriyle süslediği ilmek ilmek acıyla dokuduğu , en güzel şarkılarıdır hıçkırık sesleri , kimsenin duymadığı o çığlıkları her melodisiyle o gecesini süsler. Nasıl olduğunu bilmeden, mutluluktan her gün biraz daha uzaklaşarak her gece tüm gününü , güneşini o karanlığa feda eder çünkü insanlar olduğundan fazla katı yürekli , sert , gaddar , acımasız. Sığınmaya kalksan en güzel yerimizden kırarlar bizleri. Cansız olan ne varsa ona sığınırsın. Sen onu içindeki o parçalanmış duygularınla canlandırırısın . Konuşursun onunla , sohbet edersin. Ne varsa ne diyeceksen herşeyi kulağına fısıldarsın . Sebebi biraz burukluk kokan bir yüreğin hikayesidir çünkü. insan bulunduğu ortamı terk etmek zorunda değildir. Ya da terk ettiğim kaçıncı döngüm deyip olduğu yerde durması illaha ki ordan ayrılması anlamına gelmedi hiçbir zaman . İnsan kendini terk eder. Duygularını , hayallerini , umutlarını , kendini terk ediyodur bir insan . Bakmayın siz onların dışarıdan güldüğünü , her sorunu atlattığını , kolayca herşeyin üstesinden geldiğini sanmayın asla , çünkü onlar hep oyun oynarlar dünyaya. Sahneye çıkarlar en güzel en kusursuz kostümleriyle. En güzel mimiklerini sergilerler en güzel kahkaha tonunda gülerler. onca kişi izler onlari ve kimse de anlamaz o oyunu. Hepsi hayatın bir parçası sanar oradakileri. Oysa o insanlar o salonu , o gösterişli ışıklardan adım adım uzaklaşırken bittiği sandığı oyundan yanılır. Kendisi de kendi hayatındaki oyuna gider . Ve o sahnede kalanlar orada yaşamaya mahkumdur hep. Kimse görmesin duymasın bilmesin istedikleri acılarını yaşarlar ışıklar sönünce , perdeler kapanınca , koltuklarda bir kaç boş su şişesi ve biraz dökülen kalıntılarla . Gecesi başlar. En güzel gecesi hepsinin öldüğünü sanıp da hala yaşadığını farkettiği andır. Öyle muazzam acı çekmiştirler ki ölmek iatemiştir hepsi ama yaşadıklarını gördükleri anda hepsi gözyaşlarını en acımasız şekilde birer birer dökmüştür. Hayatı anladığı gecedir onların en güzel gecesi. İnsanların onları mutlu sandığı oyunlarıdır en güzel geceleri . Herkesin kör oluşudur onların en güzel geceleri. Ve gecesi başlayıp kendini oraya bir kac saat daha bağladıktan sonra kanayan yarası biraz daha ortalıkta kendini gösterdikten sonra güneş doğar. Herkes sıyrılır o geceden kimse görmeden. Herkes giyer kostümünü ve başlarlar rollerini ezberlemeye. Çalışıp dururlar. Uyandığında onları ilk gören kalbidir . Güneşle beraber biraz durduğu bedenin farkına varır kalp bile. Ne için acı çektirdiğini biraz daha anlar ve çekilir köşesine. Müsade eder o rolde oynayan kişiye. Herkes ezberlediyse o günün oyununuda konuklarını alabilirler o koltuklara. Yeniden aynı döngüyü yaşamak için hepsini hergün aynı şekilde ağırlarlar. Herkes de bu düzende devam eder. Canlarını hiçe saymış kalbini sonuna kadar gizleyen insan topluluğu halinde dünya devam eder hep. Kimse görmez bilmez böylelerini. Bir kitapta okur ve düşünür. Acaba böyle mi herkes benim gibi mi yada insanlar neden böyle diye düşünür okur ve bitirir kitabı. Sayfalarını çevirdikce bir kişinin gizli duygularını okuduğunu anlamadan kitabı bitirir ve rafa koyar. Orada biter bir insanın ümidi daha. Sadece düşündürüp geri dünayadan biri yaptığı için kelimeleri. Ama bir de kendinden olanlar vardı. Bu yazıları okusalar da birşey değişmeyeceği hayatlarında herşey aynı kalacağı için sadece okuyup o cümlelerin virgüllerine nokta olup sığındığı . Hayat bu , hayat hel böyle kalacak ve insanlar asla değişmeyecek. Kayıplar verecek düşenler olacak ama devam eden herkes nasılsa öyle kalacak. Ne kötüler iyi olacak ne de acı çekenler mutlu. Herkes gittiği yere kadar aynı kalacak. Mutlu sonlar sadece masallarda olduğu gibi kalacak.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.