Yeni hikayemin ilk bölümü ile karşısınızdayım. Umarım severek okuyacağınız bir eser ortaya çıkarabilirim.
Yine mi? Demeden ben söyleyeyim. Evet yine görme engelli bir kızın hayatını yazıyorum. Biliyorsunuz yada bilmiyorsunuz. Ben de bir görme engelliyim. Engellerin aşılabileceğini, hiçbir engelin sevginin önüne geçemeyeceğini hep yazdım ve yazmaya devam edeceğim.
Yeni bölümler her pazatesi günü gelecek.
Hepinizi çok seviyorum. Desteğinizi esirgemeyin olur mu?💖
~~~~~~~~~~~~~~
Bahar'dan:
Doğduğum günden itibaren uçsuz bucaksız bir karanlığa mahkumdum. Yürüdüğüm yolları göremiyor lakin ayağıma batan taşların acısını yüreğimin en derinlerinde hissediyordum. Canım acıyor, lâl olmuş yüreğimin feryadını kimse duymuyordu. Aslında yirmi dört yıllık hayatımı tek bir kelime özetliyor.
Karanlık!
Dünyaya olması gerekenden daha erken gelmişim. Bir Mayıs sabahıymış. O gün Büyükada'da fırtına sabaha kadar hiç dinmemiş. Sanki doğduğum gün isyan ediyormuş kaderime, bir zaman gelip de hayatımı yerle bir edeceğini fısıldıyormuş bulutlara.
Büyükada'daki üç katlı ahşaptan yapılma evlimizde yankılanmış güçsüz sesim. Babam ve annem benim için çok endişelenmişler. Öyle ki bütün Büyükada halkı seferber olmuş ve geç de olsa götürülmüşüm hastaneye. Tam da son nefesimi verdiğim anda. Doktorlar beni hayata döndürebilmek için saatlerce savaşmış Azrail ile. Hemen vermek istememişler küçücük bedenimi onun zalim ellerine.
Annemin anlatır her zaman ilk nefesim bildiğim nefesimi nasıl aldığımı, yaşamak için ne kadar çok direndiğimi. O hastanelerde geçen zor günlerimizi. Şimdi büyüdüm lakin hayatta kalma mücadelem hiçbir zaman bitmedi. Azrail her daim ensemde sanki. Her gün ayrı bir sınava tâbii tutuyor beni Rabbim. Bana iki seçenek kalıyor.
Ya Azrailin kollarına sığınacağım ve ölümün her zerresini tadacağım ruhum ve bedenimde. Ya savaşıp kaderimi yeniden yazacağım ellerimle.
İki seçenek de imkânsız geliyor yorgun yüreğime. Bir defa daha nefes almaya kalmamışken mecalim niye bu boşuna direnme?
" Kızım hazır mısın? " Diyerek odamın kapısından seslendi annem. Benim için hazırladığı elbisemi özenle giyinmiş, saçlarımı tarayarak açık bırakmıştım. Hafif topuklu ayakkabılarımın çıkardığı ses ayrı bir his veriyordu bana. Nedensizce seviyordum bu sesi.
Büyükada'da yine rüzgârlı bir Mayıs sabahıydı. Üç katlı evimizin en üst katında olan odamın balkona açılan kapısı her daim olduğu gibi yine açıktı. Rüzgârın eşliğinde dans eden perdeler vuruyordu amnemin süt gibi beyaz dediği tenime. Huzurla derin bir nefes çektim içime. Annemin bahçemize diktiği çiçeklerin kokusu sadede odamı değil tüm sokağı sarmıştı. Her çiçek sanki orkestranın bir parçasıydı ve ortaya çıkan koku kulağa hoş gelen nadide bir eserdi.
Çantamı elime alarak içine koyduğum eşyalarımı son bir defa kontrol ettim. Annemin azarını işitmek bu özel günümde en istemeyeceğim şey bile değildi.
Çantamı boynumdan geçirip yumuşacık şalımı omuzlarıma örttüm. Üşümek en nefret ettiğim şeylerden birtanesiydi bu nedenle kış aylarını hiç sevmezdim.
Adım gibi bahar mevsimini seviyordum. Hafif sıcak geçen günlerin sonunda yağmurun bizlere hediye olarak bıraktığı toprak kokusunu içime çekmeye doyamazdım. Hele ki toprak kokusu denizin tuzlu yosun kokusuyla birleşirse bambaşka bir dünyada hissederdim kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖZLERİN OLSAM SEVER MİSİN? ( BİTTİ)
Ficción GeneralBen Bahar GÜNDOĞAN. Yirmi dört yıl önce bugün karanlık bir dünyya merhaba demiştim ve yine aynı gün bir yabancının kollarında tutundum hayata. Kahramanım olan bu yabancı belki de aşkın ışığını getirecekti karanlığıma. O yabancı Deniz AKDUMAN'dı...