Medyadaki Irmak.
Vote ve yorumlarınıza bekliyorum. Lütfen vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin.
İYİ OKUMLAR!
&&&
İşte gelmiştim. Tam karşımda duruyordu. Yine aynı isimler.
"SEMİH ÖZEN" "NERGİS ÖZEN" ve hâlâ alışamadığım "FARUK ÖZEN"
Babamın mezarının yanına gelip toprağını avuçlarımın içine aldım. Bir tek burası o kokuyordu. Alabiliyordum kokusunu.
"Sana çok kızgınım baba. Neden bize hiçbir şey anlatmadın? Neden tek başına omuzladın her şeyi? Bizi bırakıp kaçmak yerine beraber savaşmayı neden denemdin?" Gözyaşlarım sessizce ıslatıyordu yanaklarımı. Artık hıçkırmıyordum.
"Seni çok özledim baba. Sensizliğe dayanamıyorum artık." Mezarına yaklaştıkça daha rahat alıyordum kokusunu.
Başımı toprağın üstüne koydum. "Sence sensizliğe dayanabilir miyim?" diye sordum. Aslında bu sorunun cevabını biliyordum. İçimde bir yerler bana 'dayanabilirsin' diyen bir yanımı arıyordum. Ama tüm hücrelerim bir olmuş gibi hepsi aynı cevabı veriyordu bana 'dayanamayacaksın' diyordu. Buna ne kadar inanmak istemesem de o hücrelerim haklı olduğunu biliyordum aslında.
Onsuzluğa dayanabilmek saçmaydı. Kim babasının yokluğuna dayanabilirdi ki? Ben onsuzluğa dayanabileceğimi sanmıyordum. Onsuzluğa sadece alışabilirdim.
Alışmak ve dayanmak. Çok farklı kavramlardı.
Bir süre sonra hissetmemeye başlıyorsun mesela. Ne olursa olsun düşünmeyeceğini, kim olursa olsun seni düşüremeyeceğini anlıyorsun. Katlanamam dediğin şeylere katlanıyorsun. Tepki bile veremiyorsun. Artık eskisi kadar acıtmamaya başlar o bir zamanlar seni kan ağlatan yaralar. Yine ağlıyorsun ama öyle hıçkıra hıçkıra değil. Aklına geldiğinde yine kötü oluyorsun ama bu kötü olmalara alışık olduğun için daha çabuk toparlıyorsun.
Zaman her şeyin ilacı derler. Ama aslında zaman sadece acıya alıştırır insanı. Unutturmaz sana dedim ya sadece alışırsın.
Bende şuan alışmıştım artık. Hıçkırmıyordum. Ne zamana kadar dayanabilirdim bilmiyordum.
"Artık alıştım baba. Ama sensizliğe değil. Sensizliğe hala alışamadım. Galiba ben değil gözyaşlarım alıştı akmaya."
Onun olmadığını bilmek içimde bir yerlerde bir yerleri tekmeleyip dağıtma isteği uyandırıyordu. Ama böyle yapmamın ne bana ne de başkasına faydası yoktu. Sadece bende gözyaşlarım gibi alışmak istiyordum.
Gözyaşlarımı silme gereği bile duymuyordum. çünkü sildiğim yaşlar yerine yenileri geliyordu.
"Kalbimizin atışının doğumla başlayıp ölümle son bulacak bir bestenin melodisi olduğunu kabullenemiyorum baba."
Öyle değil miydi gerçekten de? İnsanlar bir tek ölümü kabullenemezlerdi şu dünyada. Tıpkı benim hala kabullenemediğim gibi. Hala çıkıp gelmesini bekliyordum aptalca.
"Yine geleceğim baba. Seni seviyorum." Diyerek toprağını öptüm.
Kendimi aşırı yorgun ve bitkin hissediyordum. Bu yüzden yürüyecek gücü kendimde bulamadım. Mezarlıktan çıktıktan sonra bir taksi durdurup evin adresini verdim. Her zaman ki gibi kulaklığımı kulağıma yerleştirip kafamı cama yasladım. Müzik her zaman beni rahatlatmıştı.
Taksi durduğunda parayı ödeyip kendimi dışarı attım. Yine kendi evimdeydim. Ne olursa olsun bu evi çok seviyordum. Tüm mutlu günlerimi de mutsuz günlerim de bu evde yaşamıştım ben. Güldüğümde benimle gülen ağladığımda benimle ağlayan bir aileye sahiptim her şeyden önce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Var Mı Senden Ötesi?
Novela JuvenilBir daha kimseye güvenemeyeceğini düşünen yaralı bir kız. Bir daha asla sevdiği kadını koruyamayacağını zanneden umursamaz bir erkek. Tarifi olamayacak kadar büyük bir aşk. Ve sonsuza kadar birbirlerine verdikleri bir yemin. "Bizde ne öncesi olacak...