Boyunu 22, enine 13 adım. Toplam 34 saniye.
Burası Ameliyathane yazan tabelanın sürgülü kapısının önünün ölçüleriydi.
Kaç saattir burada oturuyordum, bilmiyordum. Zaman benim için yok olmuştu. Bilincim açık mıydı kapalı mıydı farkında değildim. Bazı sesleri algılıyor, eğer gözlerimin önünde onun hayali yoksa etrafımda ki görüntüleri ara ara seçebiliyordum.
Bazen duyduğum acı bedenime ağır gelecek ve nefesimi o an kesecek gibi hissediyordum. Ama az sonra ciğerlerim nefes ihtiyacıyla feryad eder halde buluyordum.
"Hayal?"
İrkilerek ablama baktım. Gözlerinde ki ifade benim için ne kadar üzüldüğünü apaçık ortaya seriyordu. Belki de kaç sefer seslenmişti ama iç sesim o kadar büyümüştü ki dış sesleri duyamıyordum.
"Canım kalk artık, seni muayene etmelerine izin ver. Çok kötü durumdasın."
Başımı kendime çekip sardığım dizlerime anlımı yasladım. Neden kimse beni anlamıyordu? Onu bırakamazdım. Buradan ayrılamazdım. O ameliyat masasından çıkan kadar burada beklemek zorundaydım. Benim kalbimden onun kalbine bir yol vardı ve ben bu yolu uzatmak istemiyordum. Beni her hissetsin istiyordum.
"Lütfen güzelim, haydi." dedi ablam beni bir kez daha ikna etmeye çalışarak. "Hem onun karşısına bu şekilde çıkamazsın. Bu halini görürse emin ki çok üzülecektir."
Bakışlarımı dizlerimden kaldırıp çaresizce beni ikna etmeye çalışan gözlere baktım. "Nefesini tüketme boş yere." O gözlerde acı, çaresizlik, yorgunluk vardı.
Ablam ikna olmayacağımı anlayınca derin bir of çekerek önümden kalktı. İlgilenmesi gereken bir bebeği vardı, ama saatlerdir beni oturduğum yerden kaldırmak için boş yere uğraşıyordu. Gidip bebeğiyle ilgilenmesi gerekiyordu.
Başımı duvara yaslayıp gözlerimi kapattım. Göz kapaklarım sanki kapanmayı bekliyormuş gibi önüme anında onun gülüşünü sundu. Gülünce yanağında belirlen gamzesini yeniden görmeyi deli gibi istiyordum. Gözlerini açtığında ilk işim onu gülümsetmek olmalıydı.
Açacaktı, biliyordum. Tuhaf bir şekilde içimde bunun umudu vardı. Babamın söylediği cümleden mi etkilenmiştim bilmiyordum ama bir şekilde hissediyordum, o masadan kalkacaktı.
Babam umut olmazsa hayalin var olamayacağını söylemişti. Ben hala nefes alıyordum. Bedenimdeki çürük ve yaraları saymazsak hayati tehlikem bile yoktu. Ben yaşıyorsam o da yaşamak zorundaydı.
Bir anda daldığım hayalden sıyrılarak yaklaşan ayak seslerinin sahibine bakmak için gözlerimi açtım. Gözlerim, ayakların sahibinin yüzüne ulaşınca burnum direği sızlamaya, gözlerim yanmaya başladı. Garip bir durumdu ama Atakan bana onun yokluğunda güç veriyordu.
Uzun bir süre yada bana uzun gibi gelen bir süre boyunca konuşmamaya yemin etmiş iki insan gibi sadece birbirimizin gözlerine baktık. Atakan'ın gözlerine baktıkça kendi gözlerime yaşlarım daha çok batıyordu. Bağımsızlıklarını ilan etmek için zorluyorlardı. Bana söyleyeceği sözlere ihtiyacım vardı. İyi olacak demesine ihtiyacım vardı.
Atakan olduğu yerden kıpırdamadan çok hafif bir şekilde kollarını iki yana açtı. Bu haraketi karşısında gözlerime batan yaşlar özgürce yanaklarımdan süzülmeye başladı. Yerimden kalkmaya çalışırken canımın acısı belimi ikiye katlasa da Atakan'a doğru hızlı adamlarla yürümeye çalıştım. Kollarımı boynuna doladım. Beni incitmekten korktuğu için nazikçe o da beni belimden tuttu. Gözyaşlarım hıçkırıklara dönüşürken, "Ne olur bana güzel şeyler söyle Atakan." diye yalvardım. "Ne olur iyi olacak de."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Var Mı Senden Ötesi?
Teen FictionBir daha kimseye güvenemeyeceğini düşünen yaralı bir kız. Bir daha asla sevdiği kadını koruyamayacağını zanneden umursamaz bir erkek. Tarifi olamayacak kadar büyük bir aşk. Ve sonsuza kadar birbirlerine verdikleri bir yemin. "Bizde ne öncesi olacak...