Umut'un bakış açısından,
(Hayal aramadan önce)Aşk neden bu kadar zor bir duyguydu? Yoksa zor olan kaybetmek miydi de ben suçu aşka yüklüyordum? Şuan için hangi duygunun zor olduğunu bilmiyordum. Bildiğim şey sevdiğinin yanında olmaması zordu. Onun canının yandığını bildiğin halde ona yardım edememen zordu. Seninle olsun isterken etrafında bulamaman zordu.
Kısacası onsuzluk zordu.
Üç saatin ardından artık hava aydınlanmaya başlamış gökyüzü turuncuya bürünmüştü. O gideli neredeyse tam bir gün olmak üzereydi ama elimde hâlâ hiçbir şey yoktu.
Gerçekten onu bulabilecek miydim? Tekrar ona sarılacak, öpebilecek miydim?
Arabayı evin önüne park ettikten sonra koltuğa yaslandım ve gökyüzünü seyretmeye başladım. Neden bu görüntü bana huzur vermiyordu? Oysa ki huzur vermesi gerekmez miydi? Onsuzluk zor olduğu kadar huzursuzdu da.
Her şeye sanki bir ağırlık çökmüş gibiydi. Ya da bu sadece benim omuzlarıma çöken bir ağırlıktı. O ağırlık omuzlarıma çökmüş ve hareket etmemi yavaşlatmıştı. Beni eziyordu. Ben bu yükün altından çıkamıyordum ve altında kalmaktan korkuyordum.
Arabadan yavaşça indim. Sakin adımlarla Hayal'le durduğumuz o yere gittim ve sanki o yeniden oradıymış gibi gülleri seyrettim. O günü gözümde canlandırdım. Bana yoncaların yerini soruşunu, gülleri kendini kaptırışını, yanağımda ki morarmayı görünce teleşlanışını, Atakan'ın yaptığını öğrenince şaşırışını, eline diken batınca bana sinirlenişini, beni tehdit edişini, o soruyu duyunca yüzündeki kaygıyı. Hepsini hiç acele etmeden tek tek düşündüm ve tekrar yaşadım.
Onu düşünürken uzun bir süre geçmiş olmalıydı ki güneş artık doğmuştu. Sabahın ilk ışıkları yüzümü vururken arkamı döndüm ve her zaman ki gibi annemin penceresine baktım. Perde açıktı ve annem sandalyeye oturmuş beni izliyordu. Şaşırmıyordum. Çünkü o da halime acıyor ve bana destek olmaya çalışıyordu, biliyordum. Ona küçük bir şekilde gülümsedikten sonra yine hiç acele etmeden cebimden anahtarı çıkardım ve kapıyı açtım.
Yukarı kata çıkmadan salona geçtim ve ekipten gelen çocukların uyuduğunu gördüm. Bütün bilgisayarlar herhangi bir acil durum için çalışır vaziyette bekliyorlardı. Babam ve Atakan ortalarda yoktu. Aklımdan Atakan'ı aramak geçse de kendi kendime omuz silktim ve odama çıktım.
Kapıyı açtıktan sonra Atakan'ı yatağıma oturmuş pencereden dışarıyı seyrederken buldum.
"Hoşgeldin kardeşim."
Beni görmediğini bilsem bile kafamı salladım ve kendimi yatağa bıraktım. Derin bir of çektim ve avuç içlerimi gözlerime bastırdım.
"Seni Ynca'dan sonra ilk kez bu halde görüyorum." Sırtını yatağın başlığına yasladı. "Demek ki neymiş kardeşim? Sen Hayal'in gerçekten seviyormuşsun."
"Öyle," dedim kabullenerek. "Onu gerçekten seviyorum."
Atakan yüzünü bana döndü ve sıkıntı bir şekilde durdu. Önceden olsa neyi olduğunu sorardım ama şuan için bunu bile soramıyordum. En sonunda, "Umut," dedi. Yaptığım yerden doğrulum ve sırtımı yatağın başlığına yasladım. "Sana engel olduğum için özür dilerim. Eğer o gün engel olmasaydım bunlar yaşanmayacaktı."
Başımı yana çevirerek ona gülümsedim. "Bunun için sana sağlam bir yumruk atabilirdim," Elimi bacağına koydum. "Ama onu bulacağımıza dair bana bir söz verdin. Ve ben sana güveniyorum."
Gözlerinde bir duygu belirdi ama bunun ne olduğunu tam olarak çözemedim. Izdırap mıydı, endişe miydi, yoksa güven miydi emin değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Var Mı Senden Ötesi?
Teen FictionBir daha kimseye güvenemeyeceğini düşünen yaralı bir kız. Bir daha asla sevdiği kadını koruyamayacağını zanneden umursamaz bir erkek. Tarifi olamayacak kadar büyük bir aşk. Ve sonsuza kadar birbirlerine verdikleri bir yemin. "Bizde ne öncesi olacak...