Bir insan ne kadar yıkılabilir, yaşadıkları daha ne kadar omuzlarına ağır gelebilir. Bir insanın yüreği daha ne kadar yanabilir.
Bir yürek seve seve nasıl uzak kalabilir sevdiğinden.
Aynı yollardan geçerek, aynı havayı soluyarak nasıl unutabilir, her baktığı yerde yüzüyle karşılaşarak her kulağına gelen sesi onun sesi zannetmek her gelen iyi haber ondanmıdır diye her kötü haber ona bişeymi oldu endişesi ile her konuşmada ondan bir parça aramak, yüreğe çok...daha çok ağır geliyordu...Ne kadar bir sürede bağlanabilirsinki bir insana, tüm hücrelerinle nasıl özleyebilirsin...her gece onun hayali ile kapatabilirsin gözlerini geceye...
Peki ya şimdi ya bundan sonrası, zaten uzaktı, zaten yasaktı, zaten imkansızdı, peki şimdi ne olacaktı. Başkasına evet diye bilecekmiydi ona ait yüreği nasıl başkası ile birleşe bilirdi ki.
Bütün gece doğru düzgün uyuyamamıştı zaten, yatağından doğrulup cam kenarında doğan güneşi izledi, karanlık geceyi doğuşuyla aydınlatıp güne çeviriyordu...insanın içindeki karanlığında güneşi olmazmıydı, doğup hiç batmayacak bir güneş insani karanlıktan çekip alan bir güneş...
Bahar geliyordu karlar eriyordu artk, zaten pek kışı yaşamış sayılmazlardı, kar bile küsmüştü kışa...belkide yüreklerdeki yangın eritiyordu kar'ların varlığını...kendisininki bile yetebilirdi...
Günün ışıkları ile çıktı odasından, Babasına Annesine iyi olduğunu göstermeliydi, onlara kendi ile birlikte üzmeye hakkı yoktu.
Banyoya geçip yüzüne soğuk suyu çarptı, içindekini işe yaramasada yüzündeki sıcaklığı alıyordu ferahlatıyordu.
Duvardaki saate baktığında sekize geldiğini gördü, annesi uyanırdı birazdan. Mutfağa geçip çay suyunu bıraktı, kahvaltılıkları dizdi annesinin pişirdiği tandır ekmeğinide sofraya bıraktı.
Çay suyu kaynadı, demini atıp bardakları bıraktı sofraya.Bu sırada anneside uyanmış mutfaktan gelen tıkırtılarla yanına ulaşmıştı.
"Hayırlı sabahlar güzel kızım" Dedi Fatma kızına sıcak tebessüm göndererek.
"Hayırlı sabahlar annem" dedi Asiye annesine aynı şekilde tebessüm ederek.
Ahmet sofrada kızının solgun yüzüne baktı, ne kadar iyi görünüp onlara belli etmemeye çalışsa da belli oluyordu. Üzgündü mutsuzdu, yüreği kızının en büyük imtihanı olmuştu. Keşke elinden gelebilseydi kızının mutlu olabilmesi için herşeyi yapabilseydi.
***
Hacer topladığı kahvaltı bulaşıklarını yıkıyordu, annesinin son olarak çaydanlıklar elinde mutfağa girmesi ile ona döndü.
"Öğlen teyzene gideceğim gelecekmisin sende" dedi
"Olur gelirim, hayırdır nerden esti" dedi Hacer elindeki köpükleri suyun önünde temizleyerek.
"Bayadır uğramadım bide şu Asiyenin isteme işi noldu bi sorayım eğer olursa çeyiz gerek" dedi Zehra kızının olanlardan haberinin olduğunu düşünerek.
Hacerin elindeki bardak kayarak kırılma seslerine karıştı.
"Ne istemesi kim istiyor" dedi gözleri büyüyerek."Haberin yokmu senin" dedi Zehra kaşlarını kaldırarak.
"Anne olsa niye sorayım, kim istiyor teyzemler ne diyor peki " dedi Hacer sinirle gözlerini büyüterek.
"Ne bileyim ben bilirsin sanıyordum, bizim şu iki köy aşağıda olan köydenlermiş ama ne demişler erkek tarafına bende bilmiyorum işte öğreneceğim " dedi Zehra bildiklerini kızına anlatarak.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Keçi Çobanı (~Bazı Düzenlemeler Yapılıyor~)
Genç Kurgu"Seni bukadar kederlendiren ne Keçi çobani, yada kim" "Boşver be küçük ağa, uzun mesele" "Vaktim bol anlatmak istersen dinlemek isterim" ..... "Yeterrr. Yeter artıkk, nasıl sustun nasıl gittin onca şeye rağmen nasıl inandın" diye haykırdı Hazar gözl...