Gecenin ıssızlığında küçük bir kayık suları yara yara ilerliyordu. Ömür yapraklarının son dönemecine gelmiş yaşlı adam ön tarafında yaşına tezat bir kuvvetle çekiyordu kürekleri. Bir ara durup ayak ucundaki pilli radyoya uzanıp açtı. Hüzünlü bir ses doldurdu geceyi…
“Çok aşığın var diyorlar yalan de yeter bana
bir sevda sözü fısılda hazırım inanmayagönül hırsızı diyorlar inkar et yeter bana
gözlerindeki cevaba korkuyorum bakmaya”
Kadın suya sabitlediği bakışlarını çekinerek adama yöneltti. İçinde boğulmak istediği o siyah gözlere baktı usulca. Bir siyah bu kadar mavi olabilir miydi? Yada bir mavi siyaha bu kadar yakışabilir miydi? Bilmiyordu.. Adam ona böyle bakıyordu ya… O kalu beladan beri tüm insanlığın bildiği ne varsa hepsini unutuyordu teker teker. Bir tek o gece karası gözler ve tek bir anlam kalıyordu dünyasında… Aşk…
Adam kadının ıtır kokusunu çekti içine korkusuzca. Her nefes de biraz daha doluyordu göğsüne ve her nefes biraz daha bağlıyordu kaderini ipekten saçlarına. Kaçacak hiçbir yer yoktu onlar için artık. Elini uzatmıştı ya o an… Artık sadece Azrail alabilirdi onu yanından…
<.<.<.<.<.<.<.<.<.<.<.<.<.<.<.
“Es..ved… Ben gel..dim. Sen iste..mesen de geldim. Git desen de git..meye..ceğim. Ora..da o du..varın ar..ka..sında bek..le..ye..ce..ğim…”
Derin bir nefes çekerek gözlerini ayaklarına dikti kadın. Git desende gitmeyeceğim demişti ama nasıl yapacaktı… Ya istemezse onu. Ya oda sadece tutuk dilini görüyorsa ona akıp giden yüreği yerine. Ellerini birbirine kenetleyip ovuşturmağa başladı. Sessizlik etrafına bir zar gibi yapışıyor ve onu dünyadan soyutluyordu.
Derin nefesler alarak karşısındaki kadını süzdü bir süre Esved. Nasılda titriyordu sonbahar rüzgârına dayanmaya çalışan bir yaprak gibi. Artık dönüşü yoktu bu yolun. O kırık, tutuk sesiyle seslenmişti ya ona. Artık tüm ağıtlar için çok geçti. Gelinlik kızlar umutlarını sulara, genç delikanlılar bütün isteklerini dağlara salabilirlerdi artık.
Usulca yaklaştı yanına kaderine bir çığ gibi ansızın düşüveren ahusunun yanına. İlk olarak ellerini uzattı ipek yumaklarının arasına. Parmakları cenneti duyumsadı ılık ılık. Nasıl da kokuyordu sevdiği buram buram burnuna… Ellerini ayırdı yavaşça, isyan etti içindeki heves. Sakin ol dedi ona daha güzeli gelecek. Sana gök sofrası sunacağım yârin teninden. Parmakları çenesini buldu bu sefer. Dünyada bu tenle yarışacak atlaslar var mıydı? Hangi ipek pazarında bulunurdu böylesi ifadesiz bir ten… Çenesini kavrayarak gözlerini gözlerine bağladı sonra.
İşte o an olan oldu. Gecenin siyahıyla denizlerin mavisi çarpıştı önce. İkisi de iktidar istiyordu sonsuz. Benim olsun, bir olsun istiyorlardı tavizsiz bir şekilde. Denizim ben dedi Mavi… Alabildiğine derin ve sınırsız. Boyun eğ bana ki sarayım seni en kuytuma. Geceyim ben dedi Siyah. Sen ki rengini bile benim gökyüzünü terk etmeme borçlusun. Gel sokul yanıma, içime sar kendini. İçimde tüm renklerden numuneler gizli.
Sonra sadece bir an sonra ikisi de teslim oldular birbirlerine. Yenilmişler miydi? Aşka sahip olan bir beden ölümü tadar yokluğa sürüklenir miydi? Birbirlerine teslim olarak kabul ettiler tüm heybetiyle onları saran bu saltanatı. Bir oldular. Bütün oldular.
Gözlerine birer buse bıraktı Esved kadının… Kadınının… Artık her yol ondan başlayacak ve onda bitecekti başlayan her serüven.
Çenesine titrek bir buse bıraktı Lumina adamın… Artık evi de o olacaktı, yurdu da yolu da , yoldaşı da…
<.<.<.<.<.<.<.<.<.<.<.<
Çok ahlar aldı diyorlar, inkar et yeter bana
Gözlerindeki cevaba, korkuyorum bakmaya
Geceler uzun ve yalnız, yoksun sabaha kadar
Düşümde bile günahkarsın, bunu kim hayra yorar
Gecenin firari yolcularını taşıyan sandal nihai hedefine varmış dinlenmek için sakin bir yer bulup gömülmüştü karanlığa. Yolcular Kız Kulesinin merdivenlerinden el ele çıkarken birlikte olmanın o eşşiz limon kokusuyla sarılıyorlardı. Kulenin balkonuna ulaştıklarında ilk olarak galata kulesi selamladı onları. Kim bilir belki de ne kadar imreniyordu onlara. Galata da bakıyor muydu arada kalbini sızlatırcasına kız kulesine. O da kavuşamamanın acısı her gece İstanbul’un gerdanına salıyor muydu ? Kim bilir?
Ama onlar… Yani bu iki yaralı yürek. Bu gece aşklarını kutsamaya getirmişlerdi bu nazlı hanıma. Denizin ortasında karanın tüm kötülüklerinden uzak kalsın istemişlerdi aşkları. Sadece ikisinin olsun dokunmasın istemişlerdi kem gözler.
“Lumina… Sen benim eski halimi biliyorsun. Ben bilmiyorum. Ben senin eski halini bilmesem de yeni halinin mecnunu oldum. Bilmiyorum ne zaman hatırlarım geçmişi. Ne zaman o paslı duvarlar yıkılıp tarumar olur? Bilmiyorum. Bildiğim teninden uzak tek bir nefesim olsun istemediğim.”
“Esved… Ben se..nin es..ki ha..lini unut..tum. Hatır..la..mıyorum. Sen Ben..li..ği..mi o kadar dol..durdun ki ar..tık gün de sen gün..eş de sen..”
Sımsıkı sarıldı Esved kadınına. Yeminler ediyordu içinden. Şehirler fethediyor surlar yıkıyordu. Çağlar açıp çağlar kapatıyordu içindeki aşık. Terk etmeyecekti deniz gözlü ahusunu. Saçının tek bir tenine ulaşamayacaktı hiçbir kötülük.
Birbirine sıkıca sarılmış iki beden… Aralarına havanın bile girmesine tahammülsüz bir şekilde bir olmuş. İstanbul’u seyrettiler o gece. Yarının ne getireceğinden habersiz. Yarın için dilekler uçurdular gökyüzüne… Her biri birbirine bağlı o masum dilekler ulaşmaya çalışırken gökyüzüne… Hayat işine gelmeyenleri kanatlarından tutup denizin sularına gömüyordu. Çünkü onun bu iki maşuk için çok başka planları vardı.
.<.<.<.<.<.<.<.<.<.<.<.<.<.<.
Bölüm kısa oldu diye serzenişte bulunmayın ne olur iki kere yazmak zorunda kaldım bu bölümü o nedenle böyle oldu. Size bir sır vereyim mi bu yazar çakması bir kere yazdığını bir daha yazamıyorumuş. :)
Umarım beğenirsiniz :)
İthafımız ise burcudemet'e Zamansız bir aşka şahit olmak isteyen Aslan la Siyah'a kulak verebilir.
Seviyorum seni kuzum ~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESVED
AdventureEsved; Karanlıkla sarılmış bir adam.... Lumina; Işığın içindeki parıltılar kadar saf bir kadın.. Hak etmediği birşeye el uzatmak bütün dinlerin ortak günahıyken.. Cehenneme birinci sınıf bileti olan bir adam bunu umursar mıydı? Umursamadı Esved...