*Bölüme eklemeler yapılmıştır.
Mansur…
Başlamadan bitmiş bir cümle kadar anlamsız kalmıştı son günlerde… Esved kapatınca gönül kapılarını ona, dengesini kaybetmişti. Bir türlü sızamıyordu gergef işlenmiş o zarın arkasına. Hiç onsuz olmamıştı ki şimdiye kadar. Hiç boş kalmamıştı ki sağ yanı, can yanı… Bocalıyordu onsuz yürüdüğü bu aşina yollarda.
Bilmiyordu Mansur, daha çok sınanacaktı can yarısının yokluğuyla. Bu esen poyraz, gelecek fırtınanın habercisiydi yalnızca…
Rüzgarın önünde durmuş, boşluğa bakan kardeşine baktı bir süre. Kaşlarının arasındaki ızdırabı anımsatan o çizginin aynısı oluştu hemen kendi yüzünde. Onun bedenine çizilen her bir acı izi, anında beliriyordu kendi bedeninde. O yandıkça kavruluyordu Mansur. Yüreğinde ki çağlayanlar yetişemiyordu bu sefer kardeşinin yangınını söndürmeye…
Ama artık sabrı kalmamıştı. Esved’den miras aldığı o deli kan çağlamaya başlamıştı bir kere. Geçmiş olsun demek lazımdı bütün makul fikirlere artık. Bir kum fırtınası gibiydi Mansur… Sessiz, derinden ama ölümcül…
Sağlam adımlarla ilerledi kardeşine doğru. Tam karşısına dikildi. İki yaren, can dalaşı yapacaklardı şimdi. Tam olmak için sallanacaklardı uçurumun ağzında. Bir olmak için nazlanacaklardı yokluğun kenarında. Orman gözlerini dikti Esved’in gece karası gözlerinin en derinine.
“Esved!” dedi Mansur. Gözleri bir şahininki gibi keskin, fütursuz, kararlı... “Bitecek artık bu durum. Yoksa alacağım elime bir silah önce sana sonra kendime sıkacağım ant olsun! Sen zaten kendini diri diri gömüyorsun bende yaşamışım yaşamamışım bir önemi yok artık. Yemin ediyorum Esved. Gözlerinin içine baktığım ilk güne yemin olsun ki yapacağım. Ya sen etrafına ördüğün o lanet olası zarı kendin yırtıp atacaksın ya da ben bir kurşunla deleceğim onu. Yeter lan! Yeter! İçimi kuruttun bir aydır.”
Konuşup karşılık vermek istemişti ama Esved, belli ki kendini savunacaktı daha önce yaptığı gibi. Yine kaçacaktı o kafesin arkasına. Mansur çenesine sıkı bir yumruk aşk etti. Bu sefer öyle kolay kurtulamayacaktı elinden.
“Yeter dedim lan. Sana son bir gece veriyorum. Bu gece bütün hayaletlerini kov. Tüm camlarını aç. Ne kadar çarşaf varsa anıların üzerini örttüğün hepsi fırlat at. Yarın geldiğimde hayatına yeniden başlayacaksın! Başka bir şey demiyorum!”
İçi acısa da başka bir laf etmeden ayrıldı oradan. Uyanmalıydı artık Esved, bu ölüm uykusundan. Bir çare olmalıydı onu kuyulardan çıkaracak. Bir güneş lazımdı zifiri karanlık gök yüzüne.
Mansur düşünceler içinde evden ayrılırken önüne çıktı kardeşinin merhemi. Bütün kırık yanlarının tek çaresi. Lumina, bembeyaz kesmiş bir yüzle duruyordu karşısında. Yine tanımıştı Mansur gözlerinden Lumina’nın kararsızlığını.
Acı çeken aşık, gözlerinden tanırdı kendisinin aynısını. Lumina, aşkına kazınmış kararsızlık arazıyla boğuşuyordu belli ki. Elini uzattı, kız bir an kendisine uzanan ele baktı sonrasında minik elini bıraktı avucuna. Sıkıca kavradı Mansur kızın buz tutmuş elini. Gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladı;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESVED
PertualanganEsved; Karanlıkla sarılmış bir adam.... Lumina; Işığın içindeki parıltılar kadar saf bir kadın.. Hak etmediği birşeye el uzatmak bütün dinlerin ortak günahıyken.. Cehenneme birinci sınıf bileti olan bir adam bunu umursar mıydı? Umursamadı Esved...