Aşk, demiş şair, kalbinin kaldırabileceği kadardır. Her insanın aşkı, kendi bedenine göredir. Bazısının ki bir avuç ederken bir diğerinin dağlar kadar kudretli olabilir. Kâh dağları deldirir insana aşk, kâh çölleri aştırır yalın ayak başı açık.
Kendi sesine bürünürde aşk, insan lisanıyla dile gelir. Nice destanlar, türküler, masallar, ağıtlar düzer kahramanlarının adına. İnsanoğluna ezberletir tüm güzelliğini, kendisine râm eder, meftun eder, mecnun eder. Tüm insanlar çekilirde yer yüzünden aşk bâki kalır.
"Gerizler başından hoplayamadım aman aman
Döküldü cephanelerim toplayamadım
Düşman galip geldi haklayamadım aman aman
Amanın da aman efeler öldürmen beni
Güzelde Cemile'nin yoluna soldurman beni"Mansur, cd çalarda ona eşlik eden türküyü kâh söylüyor kâh dinliyordu. Müziğin ritmiyle damarındaki kanı coşuyor, atalarının toprağının ezgileriyle gönlü kabarıyordu. Yoldaydı Mansur, sevdasının yollarına dizilmişti bir bir. Gül güzeli ondan kaçıp saklanabileceğini sanıyordu ama daha henüz Mansur Hekimoğlu'nun kim olduğunu bilmiyordu.
Abant'ta Devran ağabeyinin evindeydi Öykü. Esved'in onu başkasına emanet etmeyeceğinden adı gibi emindi. Canlarını, birbirlerinden başka bir Besim Baba'larına bir de Devran ağabeylerine teslim ederdi onlar. Şimdi gidecek alacak ve gölgesine saracaktı kadınını. Naz yaparsa çekecek, niyaz yaparsa sineye alacaktı. Ama en sonunda yerini hemen yanı başına yazacaktı.
Evin önüne geldiğinde Devran ağabeyinin onu kapının önünde beklediğini gördü. Esved, aramıştı yine muhtemelen. Besim Baba'da bulamayınca buraya geleceğini tahmin etmişti.
Arabadan indi temkinli adımlarla, ağabeyinin sağı solu beli olmazdı. Kolay yoldan göstermeyecekti Öykü'yü o belliydi de, kanlı olmasa bari diye geçirdi içinden. Belindeki emaneti yokladı. Derin bir iki nefes alıp ilerledi.
"Nasılsın ağabey?"
Devran orman yeşili gözlerini dikti kendisinin aynısı gözlere. Bu civan sevdiğini almaya gelmişti ama emaneti gitmek istemiyordu.
"EyvAllah Civanım! Sen nasılsın?"
"Kötüyüm ağabey, sevdiğim kadını göstermiyorsunuz bana el birliğiyle. Aşık adamın yarini saklamak hangi raconda yazar?"
"Raconu senden öğrenecek değiliz Mansur! Bizde emanet namustur. Emanetimiz sana görünmek istemiyor, bize de gönlünü hoş tutmak düşer."
Yumruklarını sıktı Mansur, Ne olursa olsun görecekti kadınını. Karşısındaki Devran ağabeyi olsa da görecekti. Eve çevirdi yüzünü. İkinci katın perdesi kıpırdadı bir an için. Oradaydı Gül Güzeli. Perdelerin arkasına saklamıştı güzel yüzünü.
Bilmiyordu Mansur'un içindeki ateşi. Aşık bir adamın neler yapabileceğini bilmiyordu. Gözlerini dikti, pencerenin ortasına gözleriyle anlattı derdini. Görüyordu emindi bundan.
Öykü, elini kalbine bastırdı. Mansur'un bakışlarının altında deli bir tempo tutturmuş atıyordu kalbi. Acaba inse miydi aşağıya. Hem ne kadar güzel bakıyordu öyle yeşil yeşil. Nasılda dalgalanıyordu gözleri aşkla.
"Ben aşağıya ineceğim Efsun."
"Efsun, derin bir iç çekti. Ah aşk, nasılda insanların saatler boyunca düşünüp aldıkları kararları bir bakışla değiştiriyordu.
"Öykü sen demedin mi, birazda o beklesin diye?"
"Dedim ama baksana..."
"Ben bakıyorum ama benim Mansur'a bakmamın bir anlamı yok. Ona aşkla bakan sensin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESVED
PertualanganEsved; Karanlıkla sarılmış bir adam.... Lumina; Işığın içindeki parıltılar kadar saf bir kadın.. Hak etmediği birşeye el uzatmak bütün dinlerin ortak günahıyken.. Cehenneme birinci sınıf bileti olan bir adam bunu umursar mıydı? Umursamadı Esved...