Sophia
Babasının rüyası üzerine koyulmuştu adı, gözleri ela ela ışıldayan o güzel kızın. Annesi ve babasının göz bebeği olarak büyüyüp serpilmişti avuçlarında. Ama hani her baharın ardından bir zemheri çalardı ya arzın kapılarını, işte o hain zemheri de 17 yaşındayken babasının vefatıyla çalmıştı gönlünün kapılarını.
Annesi babasını toprağa gömmesinden bir yıl sonra bir gün karşısına almış, uzun uzun konuşmuştu. Başka bir adamla evlenmek istiyordu, yalnızlık zordu, bu fani dünyada aynı yastığa başını koyacağın bir can yoldaşın yoksa geçmek bilmezdi uzun kışlar… Böyle söylemişti annesi kızının saçlarını okşarken ve Sophia çaresiz kabullenmişti babasının halefi olacak adamı.
Sade bir nikah töreniyle evlendi annesi ve Faruk Bey, çok ısrar etmişti ama bir türlü baba demek gelmemişti içinden. İyi bir adamdı ama babası değildi en nihayetinde… Zaman her şeyin ilacı derler ya hani, işte öylece alışmıştı Sophia evlerinin içinde gezen o yabancı adama. Hatta bazen sırlarını paylaşır olmuştu saçlarına aklar düşmesine rağmen, hala çok dinç gözüken o gri gözlü adamla. Ama hiç unutmamıştı babasını…
Mutluluk şimşek çakması kadar sürermiş bazı ömürlerde… Sophia’nın ömründe de öyle olmuştu işte. Bir sabah tam kahvaltı sofrasında günlük muhabbetlerini yaparlarken kapı çalındı. Bilemedi kız o kapısının arkasında saklandığını, tüm hayatını kaplayacak gri bir sis perdesinin…
Ender Malik…
Adam nasılda karartmıştı kadının ela gökyüzünü. Faruk Bey’in ilk eşinden oğlu… “O senin ağabeyin sayılır” demişti annesi bir gün. O zaman yarım ağız gülümsemişti Sophia, Ender her gün intikam planını ilmek ilmek dokuyordu annesinden habersiz. Oysa görüyordu Sophia her şeyi. Ender’in bakışlarında ki o çığlık çığlığa bağıran akbabalar sıkıyordu ruhunu.
Ender annesi öldükten sonra onlarla birlikte yaşamaya başlamıştı eşi ve çocuğuyla birlikte. Dünyalar tatlısı bir kadınla evliydi ve Sophia adeta tapıyordu minik oğluna. Ama bütün bu sevgi tohumları ulaşamıyordu adamın topraklarına. Sonraki günlerde başka bir müjde haberi sardı evlerini. Annesi hamileydi. İkinci baharlarına bir meyve nasip olmuştu annesinin ve Faruk Bey’in. Evdeki herkes tatlı bir heyecanla sarmalanırken, Ender daha bir bilendi bu iki kadına karşı.
Her zemheriden sonra bir kış gelir mutlaka. İşte o kış adına inat bir bahar gününde çaldı kapısını kızın. Faruk Bey gözlerini bu hayata kapadığında, Ender’in gözlerinde biriken ne kadar yağmur bulutu varsa, her biri fırtınaya dönüşüp sarıverdi etraflarını. Annesi 8 aylık hamileydi ikinci eşini toprağa verdiğinde. Üzüntüden erken doğum yapmış, doğumdan sonra da bir türlü kendisini toparlayamamıştı. Hastanede geçirdikleri beş günün sonunda yanına çağırdı Sophia’yı;
“Kızım… Ben iyileşemeyeceğim biliyorum. Bedenimdeki tüm takat çekildi artık. Bebeğime, kardeşine iyi bak. Lara adını verdim ben ona. O sana emanet. Canın pahasına koru minik yavrumu… Onun senden başka kimsesi yok…”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESVED
AventuraEsved; Karanlıkla sarılmış bir adam.... Lumina; Işığın içindeki parıltılar kadar saf bir kadın.. Hak etmediği birşeye el uzatmak bütün dinlerin ortak günahıyken.. Cehenneme birinci sınıf bileti olan bir adam bunu umursar mıydı? Umursamadı Esved...