Nasıl başlamıştı masal... Bir kadın, bir adam ve aşk...
Kaçamak bakışlar, sert bakışlar, çırpınan kalpler, kelebeklenen yürekler...
İçe çekilen bir nefes kadar doğaldır aşkın ilerleyişi, acelesiz, parmak uçlarında ve narin. Kalbe atılan bir kan damlası kadar elzemdir aynı anda.
Onlar içinde öyle olmamış mıydı zaten, adam kadının gözlerine bakmış, kendi siyahının içindeki eksik rengi görmüştü harelerinde. Kadın adamın yüreğine bakmış, oradaki ışıltıların peşine düşerek, kendi hikayesini yazmıştı. Kavuşmaları zor olmuştu ama aşkları naif bir zar gibi kolayca sarılmıştı kalplerine.
Aylar, yıllar, yollar, uçurumlardan sonra kadınının elini tutabildiği her ana şükrettiği gibi bu anda da aynı durumdaydı Esved. Bebeğinin yatağının başında, küçük kızın aldığı her nefesi kalbine hapsederken, çok şükürlü dualar yolluyordu semaya.
Yaren, kızı...
Baba olmanın ne demek olduğunu en başından yaşadığı, her aşamada, Efsun'da kaçırdığı anların sızısıyla yandığı kutsal hediyesi. Ne yapmıştı kimin duasının sonucunda şu an ki hayatına kavuşmuştu bilemiyordu Esved.
Karısı arkadan beline sarılınca yüzüne çapkın bir gülümseme yerleşti. Aşkın alışkanlığa dönmesi gerekmiyor muydu? Zamanla alışılmıyordu bu duyguya? O şiirlerin hepsi doğru mu söylüyordu yani. Kalbi hala ilk anki gibi hızlanıyordu kadınının varlığıyla.
"Yeter artık Esved, daha ne kadar izleyeceksin?"
"Çok çabuk büyüyor Lumina, baksana şimdiden emeklemeye başladı, yakında okula gider sonra evlenmek ister..."
Kısık kahkahaları arasında durdurdu sevdiğini kadın,
"Hayatım evlenmesine daha var bence. Hemen endişelenmemeliyiz bu konuda, hem ondan önce Efsun var."
"Yok bu çok işveli, önce evlenmek ister kesin. Dün parkta kaç çocuk peşimize takıldı biliyor musun? Herkese mavi boncuk dağıtıyor, hele o iki küçük dişi yok mu, ah bayılıyor oğlanlar."
Lumina artık kontrol edemediği kahkahalarının bebeği uyandırmaması için yüzünü eşinin geniz sırtına gömmüştü. Çok işi vardı çok. İki kız ve kıskanç bir babayla nasıl başa çıkacaktı.
Esved'in elini tutarak odadan çıkardı. Aşağı kata indiler birlikte, bahçeye çıkıp verandaya oturdular. Lumina gözlerin bahçe içindeki diğer inşaata çevirdi. Artık son rötuşlar atılıyordu. Kendi evlerinin aynısı iki katlı bir ev. Mansur ve Öykü'nün evi.
"Yetişecek mi dersin? Balayından dönmelerine bir gün kaldı."
"Hayır üç gün var..."
"Nasıl?"
Esved, yüzünde eğlendiğini belli eden bir gülümsemeyle baktı karısına ve anladı Lumina. Kıkırdamaya başladığında Esved, elinden tutarak içeriye doğru sürüklemeye başladı onu. Hazır bebek uyuyorken, onlarında minik bir balayına hakları vardı.
~~~~~~~ ~~~~~~ ~~~~~~~ ~~~~~~~
Zanzibar adasının eşsiz denizinin, eşinin mavi gözlerine yansımasını izliyordu Mansur. Yanakları kızarmış, yüzüne renk gelmişti. Gerçi yanaklarındaki kızarıklık Mansur'un ona olan yakınlığından kaynaklanıyordu ve adam bunun kesinlikle farkındaydı. O nedenle kadın sahili izlerken o kadını izliyordu.
Yanakları en sevdiği tona ulaşınca, gülümseyerek yüzünü sahile çevirdi. Mansur, gözlerini üzerinden çektiğinde derin bir nefes aldı Öykü. Bu adam onu öldürecekti! Gerçekten, fazla aşktan gitti yazacaklardı mezar taşına.
Gözlerinin içine bakışı elini sarışı, belini tutarak yamacına iliştirmesi her hareketi her bakışı kalbine zarardı adamın. Nasıl alışacaktı bu aşka bilmiyordu.
Gözü elindeki tek taş yüzüğe takıldı. Pembe bir elmastı yüzüğü.
"Senin gibi bir gül güzeline ancak bu yakışır" demişti parmağına takarken.
Mansur onu kaçırdıktan sonra bir hafta içinde evlenmişlerdi. Bizzat kendisi giderek babasını ikna etmiş, annesinin bir anda kayıp oğlu haline gelmişti. Adamın önlenemez karizmasına kimse karşı koyamıyordu ki o ne yapsın?
Şimdi de iki aydır balayındalardı.Burası dördüncü duraklarıydı. Aslında yarın döneceklerdi ama Mansur uçaklarını iki gün sonraya erteletmişti. Nedenini sorduğunda ise,
"Bu güneşin altında yüzünün güzelliğine daha doyamadım gül güzelim" demişti bir kere daha kalbini hoplatırken.
"Hadi kalk Gül güzeli, biraz yürüyüş yapalım, güneş batıyor."
Öykü hiç tereddüt etmeden ona uzanan elin içine bıraktı elini. Bu adam ölüme gidelim dese bir saniye bile düşünmezdi. Adada kendileri için gün batımı izleme yeri olarak belirledikleri kaya kovuğuna ulaştıklarında, Mansur oturarak Öyküyü bacaklarının arasına çekti. Sonrasında da çenesini kadının omzuna dayayıp güneşin nazlı nazlı süzülüşünü izlemeye başladı.
Öykü, Mansur'un belini saran elini alıp tam karnının üzerine sabitledi. Kendi elini de üzerine koyup sanki sıradan bir şey yaparmışçasına izlemeye devam etti.
Ama onun için sıradan bir an değildi. Mansur, henüz bilmese de bebeğine ilk defa dokunuyordu şu anda. Sabah yaptığı testle şüphelerinden emin olmuştu. Bir bebekleri olacaktı.
"İnşaa'Allah babasına benzeyen bir oğlumuz olur" diye geçirdi içinden.
Mansur, Öykü'ye biraz daha yasladı avucunu. Ağrısı vardı herhalde. Genç kadının en ufak rahatsızlığına bile tahammülü yoktu yüreğinin. Başını omzuna iyice yasladı ve gül kokusunu içine çekti.
"İyi ki benden vazgeçmedin Gül Güzeli..." diye fısıldadı kulağına.
Kocasının kollarının arasına biraz daha gömülürken cevapladı Öykü,
"İyi ki, bana geri döndün diğer yarım. İyi ki geri döndün."
~~ ~~~~~ ~~~~
Merhabalar ^^
Özel bölümlerimizin ilkiyle karşınızdayım efendim. Özel bölümlerimiz devam edecektir bilginize ^^
Bu arada Sophia'nın hikayesini soranlar var
Profilimdeki AŞİYAN hikayesi ona aittir bilginize. İlk yoruma linki bırakacağım.
Facebook da bizimle olmak isteyen okurlarımız.
Mihri' sayfamıza ve Mihri'nin Masalları gurubumuza teşrif edebilirler
Keyifli okumalar ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESVED
AventuraEsved; Karanlıkla sarılmış bir adam.... Lumina; Işığın içindeki parıltılar kadar saf bir kadın.. Hak etmediği birşeye el uzatmak bütün dinlerin ortak günahıyken.. Cehenneme birinci sınıf bileti olan bir adam bunu umursar mıydı? Umursamadı Esved...