4 Yıl sonra
Sonbahar
Kadın dükkânın kapısının önünü süpürüyordu her sabah yaptığı gibi. Güneş doğarken başlayan günlük rutininin dükkânı açmadan önceki son ayağıydı kapı önünü süpürmek. Evinden çıktıktan sonra yolunun üzerindeki çiçekçiden papatyalar almış, iki ev ilerisinde oturan Semra Teyze’ye sıcacık simitlerini teslim etmiş. Kapının önünde ki çiçekleri sulamıştı.
Hafif eğik duran belini düzeltip, önüne düşen perçemini elinin tersiyle kulağının arkasına sıkıştırdı. Bakışlarını bütün ihtişamıyla parlayan güneşe çevirdi bir an için. Gözlerine doluşan hınzır yaşları geri gönderebilmek için hızla kıpırdattı kirpiklerini…
Böyleydi kadın uzun zamandır. Ne zaman hayatın paha biçilmez bir güzelliğine değse, o an yanında olmayan sevdiğinin yoksunluğu yakıyordu canını. Derin bir nefes alıp, papatyalarını kucakladı ve içeriye geçti.
Elindeki papatyaları masaların üzerinde ki minik vazolara yerleştirdi. Onun kafesinde her zaman canlı çiçekler olurdu. Camları birer birer açıp sonbahar havasının içeriye dolmasına izin verdi. Burayı açalı üç yıl olmuştu. Kâbus günlerinden biraz olsun kurtulabilmek için, can simidi gibi sarılmıştı bu mekâna. Her bir köşesinde aşkının izleri vardı.
Bazen abisi bu anılardan kurtulması gerektiğini söylüyordu ama yapamazdı kadın. O yarasını her gün özenle kanatıyordu. Unutmamak için… Duvarda asılı olan kemana takıldı gözleri, dört yıldır hiç el sürmediği kemanına. Aşkı giderken ona sesinin ahengini bağışlamıştı, kadın ise aşkının anısına kemanını…
“Hadi bakalım Lumina! Vuslat hesabından düşmek için bir gün daha!”
Kahve makinasını çalıştırdı, gece hazırladığı keklerin üzerlerini açıp tabaklara yerleştirdi. Birazdan üniversiteli gençler çekirge sürüsü gibi doluşurlardı. Bu kafe onlar için bulunmaz bir nimetti. Bir tarafı küçük sayılmayacak bir kitaplık ve oturma masalarından oluşuyordu. Diğer yanında ise kafe şeklinde dizayn edilmiş bir bölüm vardı. Öğrenciler bu kafeyi de bu kafenin gözleri hep hüzünlü bakan sahibini de çok seviyorlardı.
“"Efsun Kafe'nin mahur bakışlı perisi..." ”
Edebiyat son sınıf öğrencisi Bergüzar, bir gün gözlerinin içine bakıp bu sözleri söylediğinde, kadın bu cümlenin kafenin sloganı olacağını bilemezdi. Ama olmuştu işte, birçok müşterisi ona ya tamı tamına bu cümleyle ya da kısaca Peri Kızı diye sesleniyordu.
Ah evet bu arada kafenin adı Efsun’du. Kadın kapıdan her girdiğinde yarasına bir bıçak daha vuruyordu itinayla. Aşkı kendi Efsun’unun yanına gidip onu terk etmişti ama kadın onun hiç değilse ismini yaşatıyordu iki vesileyle.
Kapının çaldığını haber veren minik çan sesiyle kapıya yöneldi kadın. Ve karşısında gece karası bir çift gözü buluverdi. Bu adama bakmak kanayan yanlarını ateşe atmak gibiydi. Her seferinde çivili tahtalarda geziyormuşçasına hırpalanıyordu bedeni Lumina’nın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESVED
AdventureEsved; Karanlıkla sarılmış bir adam.... Lumina; Işığın içindeki parıltılar kadar saf bir kadın.. Hak etmediği birşeye el uzatmak bütün dinlerin ortak günahıyken.. Cehenneme birinci sınıf bileti olan bir adam bunu umursar mıydı? Umursamadı Esved...