Mansur koşarcasına inmişti arabadan. Rüzgarla yarışarak ilerlemeye başladı ormanın içinde. Üç adam sözleşmişler gibi farklı yönlere dağılmışlardı. İki el silah sesi duyulduğunda kalbi durdu bir an Mansur’un. Düşmüştü kardeşi… Sesin geldiği yeri anlamaya çalıştı saliselerce. Uçan kuşları fark ettiğinde o tarafa doğru koşmaya başladı.
Olamazdı, alamazlardı kardeşini. İçinde yanan titrek bir mumdu Esved. O olmazsa önünü göremezdi Mansur. Hem daha yaşayacaktı kardeşi. Ahusuyla mutlu günler görecekti. Kâbuslarından el ele kurtulacak, güzel günler göreceklerdi. Düşünceler içinde daha da arttırdı temposunu arkasına bir an için baktı. Besim Baba ve Mehmet’te ona doğru geliyorlardı.
Yerdeki kan izlerine tam basacakken zorla durdurdu kendisini. Bu kan kardeşinin miydi? Eğer öyleyse Mansur hangi hain pusuda incitmişti kardeşini. Kaç paralık adamdı Mansur ? Nasıl izin vermişti böyle bir duruma?
Besim Baba yere çömelmiş izlere bakıyordu. Eliyle toprağı hissetti bir süre. Birkaç adım gerileyip yeniden baktı. “Kuzeye gitmişler Mansur! Topla kendini! Vakti Değil!” Teşkilatçı Besim başını kaldırmıştı tozlu duvarlardan. Arkasındaki yiğitlere eş bir çeviklikle yutuyordu mesafeleri. Bir tepenin başına ulaştıklarında aynı anda tepenin altındaki arabalar harekete geçmişti.
Silahlarına davranıp insan üstü bir hızla indiler tepeyi ama arabalar onlar yetişemeden uzaklaşmaya başlamıştı çoktan. Besim Baba ve Mehmet bir süre sonra pes ettiler ama Mansur koşmaya devam ediyordu. Nasıl etmezdi? Esved o arabada kanarken, Mansur nasıl canı pahasına yola devam etmezdi. Yoluna revan olmayacaksa şu an, bu bedende ki can ne işe yarardı.
“Abi hala arkamızda bu Hekimoğlu!” diye seslendi Esved’in solunda oturan adam. Mansur’un adını duymasıyla açmaya çalıştığı gözlerini tamamen araladı Esved. Hekimoğlu demişti adam. “Ah be kardeşim! Gelme geri dur!” Diye sesleniyordu can yarısına ama biliyordu ki durmazdı Mansur. Kendisinden biliyordu Esved. Eğer arabadaki Mansur olsaydı Esved’de durmazdı nefesinin son anına kadar.
“Sık bir tane gelemesin be adam! Onu da mı ben söyleyeyim!”
Adamın sinir bozucu tepkisiyle dikkat kesildi Esved. Adam elindeki silahın tetiğini çekip cama doğru uzandığında Esved koluna yapıştı. Adam koluna çeken kuvvete karşı koymaya çalışıyordu. Esved’in diğer yanında adamsa boynuna sarılmış onu geri çekmeye çalışıyordu. Bu arbedede silah yine de ateşlenmişti ama Mansur’a denk gelmemişti.
“Kahretsin! Bayılmamış mıydı bu?! Neyse adam geride kaldı nasılsa. Dikkat edin sizde iki adam elleri bağlı bir adama sahip çıkamadınız"
Karnına ve kafasına aldığı darbelerle sersemlemişti Esved ama içi rahattı. Dokunamamışlardı kardeşine…
Arabadan açılan ateş yüzünden yalpalamıştı Mansur ve kaybetmişti onları. Dermansız bir şekilde yere çömeldi. Göğsü körük misali kalkıp iniyordu. Başını elleri arsına aldı. Tüm dünyası yıkılıyordu. İçindeki selvilerin düşerken çıkardığı ses yankılanıyordu kulaklarında. Koruyamamıştı Can yarısını… Annesinin mezarı başında ağlayan o cılız çocuk geldi gözlerinin önüne bir anda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESVED
AdventureEsved; Karanlıkla sarılmış bir adam.... Lumina; Işığın içindeki parıltılar kadar saf bir kadın.. Hak etmediği birşeye el uzatmak bütün dinlerin ortak günahıyken.. Cehenneme birinci sınıf bileti olan bir adam bunu umursar mıydı? Umursamadı Esved...