AŞKIN MANSUR HALİ / 17. Bölüm

8.1K 707 132
                                    

Mansur, elindeki taşı fırlattı denize doğru. Bu geceyi de sabaha ekleyememişti. Uyku huysuz bir kadın gibi omzunu silkeleyerek uzaklaşmıştı gözlerinden. Oda her zaman yaptığı gibi soluğu bu sahilde almıştı. Oturmuş, düşünmüş, iki ile ikiyi toplamış ama bir türlü dördü bulamamıştı.  Elini ceketinin iç cebine uzatıp bir kartpostal çıkardı. Ön yüzündeki resmi okşadı uzun parmaklarıyla. Sonra arkasını çevirdi sert bir nefes çekerek içine.

"İyiyim..."  Bu kez de tek cümlelik mesajının üzerini okşadı, dudağında yarım bir tebessümle. İyiydi Sophia, ondan uzakta. Üç ay önce gülümserken çekilmiş bir fotoğrafını göndermişti Lara'ya. O zaman anlamıştı Mansur, ikisinin bir arada olmaması gerektiğini. Onun yanındayken, hiç öyle kaygısızca gülümsemiyordu kadın.


Kalbini yokladı bir kere daha. Kadının adına dair, ince bir sızı hariç hiçbir şey kalmamıştı kalbinde. O dağları yerinden oynatan duyguya ne olmuştu? Kalbini dolduran, çeperlerinden taşmasına neden olan o duygu nereye kaybolmuştu?

Kadın gittiğinden beri farklı bir adam olmuştu artık Mansur. Kendisine ait hiçbir düşüncesi yoktu artık. Tamamen etrafındaki insanların hayatını yaşıyordu. Lara'nın babası, Lumina'nın sırdaşı, Esved'in kardeşi, Mehmet'in dostu, Besim Baba'nın oğlu, Küçük Efsun'un ve bir iki ay önce doğan minik Yaren'in amcası... Ve daha nice sıfatların arasında savrulup duruyordu.


Kendisi için ayırdığı, içini döktüğü tek kişi vardı o da Bergüzar... İçinin katranlarını Esved'den bile saklıyordu. Kardeşi böylesi bir mutluluğu bulmuşken, içinin küllerini ona bulaştırmak istemiyordu. Öyle çok başarılı olduğu söylenemezdi aslında. Esved, sesinin tonunun değişmesinden anlıyordu derdini. Yine de elinden geldiğince çabalıyordu Mansur, kardeşinin parlayan göğünde siyah bir bulut olmamak için.  Minik Yaren, doğduktan sonra farklı bir hal gelmişti zaten üzerine. Bebeğini kucağına aldığı gün, Besim Baba'ya gidip, silahını bırakacağını söylemiş, akşamına da yemin verip bırakmıştı belindeki emanetini.  Mansur, hala taşıyordu  emanetini, ama eskisi gibi değildi. Ancak canlarını koruması gerekirse alıyordu eline.


Böyle günlük telaşlarla geçiyordu işte günleri, yarım, kırık ve cızırtılı bir kalple ne kadar yaşanırsa o kadar yaşıyordu işte...


~~~~~ <*> ~~~~~


"Agop Üstat! Lütfen! O kitap benim için çok önemli!"


Agop Üstat, gözlüğünün üzerinden süzdü genç kadını. Anlamıyordu bir türlü! Genç kadın istiyor diye Mansur'u iki kere aramış ama o deli oğlanın inadını kıramamıştı! Hediyemi verdim geri alamam diye tutturmuştu iyi hoş da bu kız da kitabı istiyorum diye tutturuyordu! 

"Güzel kızım, dedim ya vermiyor işte ne yapayım?"


Öykü, minik burnunun üzerindeki kemik gözlüğünü bir kere daha yukarı ittirdi. Sinir adam vermeyecekti o kitabı belli olmuştu artık. Araştırmasını en az üç ay geriye atacaktı bu durum. "Ne hediyeymiş kardeşim!" diye hayıflandı içinden. "Benim için çok önemli birisi..." demişti zaten. "Kesin kız arkadaşıdır hatta belki de karısıdır. Yaşını başını almış bir adamdı zaten" diye geçirdi içinden.  Adamın yeşil gözleri aklına gelince, kalbinden kaçan bir iki ritmi duymazdan geldi bir kere daha. Hele sabah gördüğü rüyayı tamamen aklından kovaladı.

ESVEDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin