Mansur’un o silahı ateşlemesinin ardından üç yaz geçmişti. Esved’in gölgesinde filizlenen Mansur, artık kendisi gölgelik oluyordu Esved’e. Rolleri ne zaman değiştirmişlerdi bilemiyordu Esved. Galiba kabus dolu bir gecenin sonunda başını Mansur’un dizlerinde bulduğunda, gölgelik olmaya başlamıştı genç adam Kara yağız kardeşine. Hatta bildiğin azarlıyordu onu Mansur kızdığında, kızıyor muydu peki? Elbette hayır, Esved’in aile yanı o kadar eksikti ki, ondan gelen en ufak ilgi, gönlünde bahar yelleri estiriyordu.
Mansur, oturduğu koltukta biraz daha dikleşti, bugün kan dökeceklerdi hesapsız. Üç yıldız elindeki silah en yakın arkadaşı olmuştu. İlk gün ki soğuk avucuna yer etmiş, o soğukla söndürmüştü gönlünün ateşini. Esved, yeli esen bir fırtınaydı ama Mansur, bir deniz meltemi gibiydi. Tatlı bir mahurluk sarardı onunla etrafınızı sonra birden çatılırdı kaşları gözlerindeki ormanlara inat, o meltem ciğerlerinize kadar işlerdi. Zamanla, etrafındakiler Esved kadar Mansur’dan da çekinir olmuştu, o deli fırtına her an esmeye meyilliydi ama, bu sarı oğlan aniden esip insanları hazırlıksız yakalıyordu.
Bugün onların miladıydı, Esved’i Mansur’un kaderine yazan olayların pimini çeken o parmakları kopartacaklardı birer birer. Bu iki yağız bu gece hüküm vereceklerdi. Bütün hazırlıkları tamamdı. Anzavur Kadir, bu gece dünyaya gözlerini kapatacaktı son defa. İki kardeş, yalnız başlarına çıkacaklardı, sonu ölüm olan bu yolculuğa. Geri dönmeme ihtimali çok büyüktü. Korkuyorlar mıydı? Hayır. Tek bir duaları vardı bu geceye dair o da son nefeslerinin o adamdan sonra yazılmasıydı.
Sessizlik içinde hazırlandı iki civan. Mansur silahını beline taktıktan sonra yavaşça yaklaştı kardeşine. Eliyle omzunu kavradı. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı;
“Esved… Bu gece eğer senden önce düşersem, bilmeni istiyorum, sen benim için kendi hayatımdan değerli oldun her zaman. Eğer Yaratan seni karşıma çıkarmamış olsaydı ben şu anda ne halde olurdum bilmiyorum. Bu üç yıl önceki bütün ömrüme değerdi.”
Esved, konuşamıyordu o anda tüm kelimeleri boğazına dizilmişti birer birer, kollarıyla sardı kardeşlerinin diyetini. Elinden gelse, duracağını bilse, arkasında bırakırdı şüphesiz sarı saçlı oğlunu. Ama durmazdı biliyordu, en az kendisi kadar biliyordu Mansur’un kalbini. Öleceklerse birlikte öleceklerdi, yaşayacaklarsa birlikte. Bir dua fısıldadı Yaradan’ın avucuna “ Ne olur, onun benden önce ölmesine izin verme…”
İki kardeş omuz omuza düştüler ölüm yoluna, can alacak, nefes keseceklerdi bu gece…
<< ~~~~~~ >>
Önünde diz çöken adamın gözlerine baktı Esved, annesini, babasını, kardeşlerini gördü gözlerinde birer birer. Vakt-i kıyametti bu gece bu adam için. Sondu, dönülmez bir yere gidecekti biraz sonra. Her bir yitiğinin adına bir kurşun saldıktan sonra adamın vücuduna, homurdanarak gelecek taze eti bekleyen domuzlara yem etti bedenini. Bir kere daha karşılaşacaklardı elbette o adamla, ilahi bir divanın önünde herkes günahının bedelini ödeyecekti teker teker…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESVED
AventuraEsved; Karanlıkla sarılmış bir adam.... Lumina; Işığın içindeki parıltılar kadar saf bir kadın.. Hak etmediği birşeye el uzatmak bütün dinlerin ortak günahıyken.. Cehenneme birinci sınıf bileti olan bir adam bunu umursar mıydı? Umursamadı Esved...