Bir tarafta Bergüzar, diğer tarafta Lumina, bu iki deli aşığın eline pansuman yaparken, keyifle kırkırdıyorlardı. Mansur, kararmış gözlerle bakıyordu Bergüzar'a ama genç kadın pek de oralı değildi. Tatlı tatlı takılmaya devam ediyordu ikisine.
"Hayır, anlamadım ki, alt tarafı bulaşık yıkıyordunuz. Nasıl bu kadar kan dökmeyi başardınız, inanılmaz doğrusu."
"Ama sizde hata, ne anlar Hekimoğlu bulaşık yıkamaktan!" diyerek atıldı Esved.
"Ama Baba, sen erkek adamsın, canın yanmaz belki, nasıl Öykü'ye dikkat etmezsin ama ya! Onun elleri çok minik, baksana nasıl olmuş!" diye mırıldanıyordu hala Lara.
Öykü ise, biraz önce nasıl öyle davranabildiğini düşünüyordu. Babasının hep bahsetti, annesinden aldığı delilik vurmuştu başına galiba.
Babasını annesi kaçırmıştı. İkisi de inanılmaz insanlardı onun gözünde. Semra Hanım büyük bir aşkla bağlıydı kocasına. Fırat Bey'inde karısından aşağı kalır bir yanı yoktu elbette.
Aklına geçen ay ailesini ziyarete, Kıbrıs'a gittiğinde annesinin yaptıkları geldi. Annesi onu karşılamak için kapıyı açtığında, şöyle bir süzmüş, sonrasında gözlerini kocaman kocaman açıp, kocasına seslenmişti telaşla.
"Fırat! Koş yetiş! Bu kıza aşk değmiş!"
Sonrasında, anne ve babası adeta sorgularcasına Mansur hakkında her ayrıntıyı öğrenmişti. Hatta babası gbtsini bile çıkarttırmıştı yarım saat içinde. Komiser emeklisiydi babası.
İstanbul'daki arkadaşlarından Mansur hakkındakileri öğrendiğinde kızını karşısına alıp her şeyi anlatmıştı. Esved ve Mansur'un geçmişini Mansur'un hala belinde duran silahı...
Ama zaten biliyordu bunları Öykü, aşkını Lumina'ya anlattığı bir akşam Esved, evine gelerek her şeyi anlatmıştı ona.
"Kardeşime bunları bilerek gönül ver gül perisi! Eğer kaldıracak yüreğin yoksa şimdiden çık git!" diyerek çıkıp gitmişti sonra.
Babası da öğrenmişti zaten artık eski hayatlarını yaşamadıklarını. Ve Öykü tek bir cümleyle kapatmıştı Mansur konusunu;
"Babacım, gerekirse Mansur için ölüme bile giderim..."
dediğinde, Fırat Bey, karısının yıllardır kendisine bakarken gözlerinde gördükleri kızının gözlerinde de görmüştü.
"Ama o adam, senin kalbini kırarsa, bende kemiklerini kırarım, bilmiş ol!" diyerek konuyu kapatmıştı.
"Öykü'cüm sana bir daha bulaşık yıkatmak yok. Yada Mansur'la birlikte yıkatmak yok." Diye keyifle şakıyarak mutfağa doğru ilerledi Lumina.
Mansur, sarılı eliyle Öykü'nün sarılı avucunu kavradı. Kardeşine bir an bakıp kapıya doğru ilerledi. Hiç konuşmadan arabaya bindiler.
Arabayı çalıştırdığında, tekrar avucuna hapsetti kadının elini. Yaralı eli sızlıyordu yapılan baskıya. Muhtemelen Öykü'nün de canı acıyordu ama o an ikisine de iyi geliyordu bu sızı. Birlikte olmalarının gerçek olduğunu fısıldıyordu onlara sürekli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESVED
PertualanganEsved; Karanlıkla sarılmış bir adam.... Lumina; Işığın içindeki parıltılar kadar saf bir kadın.. Hak etmediği birşeye el uzatmak bütün dinlerin ortak günahıyken.. Cehenneme birinci sınıf bileti olan bir adam bunu umursar mıydı? Umursamadı Esved...