Siyah araba son hız ilerliyordu gecenin karanlığında. İçindekiler nefeslerini birbirine ekliyor, arada tutuyor sonra çaresizce bırakıyorlardı. Mansur’un direksiyonu tutan parmaklarının eklemleri bembeyaz olmuştu. Gecenin bir karasında Lumina’nın çığlıklarıyla uyanmıştı, alelacele odasına koştuğunda Lay’in kucağında iki büklüm olmuş kadını gördüğünde ruhu çekilmişti adeta bedeninden. Arabaya atladıkları gibi hastanenin yolunu tutmuşlardı ama yol bir türlü bitmek bilmiyordu.
Aynadan bir kez daha Lumina’ya baktı. Genç kadın sanki canı hiç bir şey hissetmiyormuş gibi cansız bir halde yığılmıştı koltuğa. Bayılmadığını sadece gözlerinin kenarından iplik iplik akan gözyaşlarından anlayabiliyorlardı. Derin bir sükûnet vasıl olmuştu haline. İyi miydi kötü müydü anlayamıyordu. Laysender’a baktı bu sefer genç adamın yüzü kıpkırmızı olmuştu kendisini sıkmaktan. İçine hapsoldukları çaresizlik, demirden dallarını tenlerine geçiriyordu her saniye. Her saniye bir yaş daha yaşlanıyordu yürekleri.
Hastanenin ışıkları gözüktüğünde arabanın içindeki herkes derin bir oh çekti. Yaslandığı yerde dikleşti Lumina. Bebeği dünyaya gelmek için savaşıyordu bedeniyle. Sevdiğinin emaneti, kucağına gelmek için sabırsızlanıyordu. İlk an cahilliğinden bağırıp çağırmıştı ama sonrasından fark etmişti ortaya çıkaracağı mucizenin büyüklüğünü. O an, farklı bir güç gelmişti bedenine. O dünya hayatında, Yaradan’ın en büyük mucizesinin ev sahipliğini yapacak, “Rahim” isminin en güzel tecellisinin makamı olacaktı. O yüzden kilit vurdu dudaklarına ama gözlerine geçmedi sözü. Eksik kalan sol yanının acısına dayanamadı gözleri. Yarım kalan aşkının ateşini dindirmek için sicim sicim yağmaya devam ettiler bağrının derinine doğru.
Hastanenin acil kapısına yanaştı Mansur, insan takatinin en zirvesinde bir hızla kapısını açıp arka koltuktaki Lumina’yı kucakladı. Laysender önden koşarak içerideki personele haber vermeye gitmişti bile. Lumina takatsiz kollarını sardı adamın boynuna doğru. Kulağına iyice yaklaştı. Mecalsizdi, sanki tüm bedeni parçalara ayrılmaya başlamıştı, kapanmak için direnen gözlerine yenilmeden önce söylemeliydi aklındakileri Mansur’a.
“Eğer bana bir şey olursa bebeğimize iyi bak Mansur. Laysender’ın yanında kal ve beraber büyütün bebeğimizi. O kız olacak biliyorum ben… Adını Efsun koyacaksın… Söz ver bana olur mu?”
İşte hayatının en zor imtihanlarından biri daha sokulmuştu kulağına doğru Mansur’un. Bu aciz bedenine bir bıçak darbesi daha saplanmıştı. Dağlar gibiydi Mansur ama ezeli emrin karşısında onlar bile tir tir titremiyorlar mıydı? İşte Mansur’da tıpkı onlar gibi titriyordu şu anda. Zorlukla yutkunarak cevapladı kardeşinin can yarısını;
“Sana bir şey olmayacak Allah’ın izniyle Lumina. Sen sadece bizim sabırsız prensesi sağ salim kucağına almaya odaklan. Baksana o da babası gibi sabırsızın birisi olacak anlaşılan.”
Kadının cevap vermesine izin vermeden hızla ilerledi kapıya doğru aynı anda sağlık ekibi de sedye ile yanlarına geliyordu. Dikkatlice yerleştirdiler sedyeye ve doğumhaneye ilerlemeye başladılar. Bir süre bir yanında Mansur, bir yanında Lay bırakmadılar ellerini genç kadının. Doğumhanenin önüne geldiklerinde istemese de bıraktı elini Mansur. Bundan sonrasına ilerlemeye takati yoktu.
Sonrası mahşeri bir bekleme ve ızdırap oldu Mansur’a. Zaman mevhumu yok olmuştu onun için. Yıllar mı geçmişti o kapının önünde beklerken, yoksa dakikalar mı bilemiyordu. Bir el hissetti omzunda. Dönüp baktığında, Besim Babasıyla karşılaştı. Kollarıyla sarıverdi Mansur’u koca çınar. Biliyordu kayıp çocuğu şu an kalbinden kanıyordu. Mansur ne kadar zaman sonra bilinmez çekildi kollarından babasının.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESVED
AventuraEsved; Karanlıkla sarılmış bir adam.... Lumina; Işığın içindeki parıltılar kadar saf bir kadın.. Hak etmediği birşeye el uzatmak bütün dinlerin ortak günahıyken.. Cehenneme birinci sınıf bileti olan bir adam bunu umursar mıydı? Umursamadı Esved...