40. Bölüm

1.7K 106 25
                                    

Nefes'ten

Tahir bana şaşkınlık içinde bakıyordu. Bende ona bakıyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum.
Kalsam, izlesem mı? Konuşsam mı?
Yada kaçsam mı? Ne yapacağım ben?

Yerden çantamı aldım ve ona bakmaya devam ediyordum.
Tahir gemiden indi ve bana doğru yürümeye başladı.
Bende sanki dondum kaldım öylece duruyordum.
Tam karşıma geldi. Karanlıktı.
Sadece ay ışığında onun yüzü görünüyordu.

T: sen? Senin ne işin var burda?
N: ben.. ben cıvrada yürüyordum sonra—
T: ben onu mı dıyrım? Burda! Trabzonda.
N: ben geri geldim, Tahir.

Tahir sadece bana boş baktı. Sonra gözleri elime değdi. Parmağıma. Parmağımdaki yüzüğe. Gözlerimi yumdum.

T: oo evlenmişsin. Hayırlısı olsun!
N: Tahir ben—
T: sus. Sesini duymak bile istemiyorum.
N: Tahir. Yapma lütfen.
T: utanmadın mı buraya gelirken? Hiç mı vicdanın sızlamadı? Deseydin ya ben başkasına aşığım sevdaluyum deseydin. İnan ki daha az yanardı canım.
N: Tahir, lütfen yapma. Bilmediğim şeyler var.
T: benim bildiğim tek doğru şu parmağındaki tektaş. Şimdi git burdan.
N: sen nasıl böyle kaba mı adam oldun? Sen böyle değildin.
T: sen sana aşık olan Tahir'i tanımışsın sadece. Bu da sana aşık olmayan Tahir. Git. Hayde git artık.

Gözlerim dolu ona bakıyordum. Ne dese de haklıydı. Ama ona gerçekleri anlatamam. Bir çoçuğu olduğunu öğrenirse, onu Vedattan almaya kalkışır. Vedat da öldürür onu. Bunu izin veremem. Ama çoçuğum da Vedatı bilemez ki sonsuza kadar. Allahım bana güc ver ne olur. Bana güç ve akıl ver. N'olur.

Son kez Tahir'e bakıp ordan uzaklaştım.
Nasıl bir adam oldu öyle? Ama hepsi benim suçum. Biliyorum ben gitmeseydim, ben onu bırakmaya mecbur kalmasaydım bizim çok güzel bir hayatımız olabilirdi.
Ah, hayat Vedat olmasaydı ne de güzel olurdu.
Son bir kez arkamı döndüm ve Tahir'e baktım. Gözlerimden bir yaş geldi.

Tahir'den

Beş yıl sonra o karşımdaydı. O karşımdaydı. Nefes. Evlenmişti. Zaten ne bekliyordum ki? Evlendiği çok belliydi. Vedat Sayar ile.
Bizim bir zamanlar ortağımız olan Vedat.

Gemiye döndüğümde Ali bana bakıyordu.
A: geri gelmiş.
T: evlenmiş.

Diyip orda duran içkiyi aldım ve tek yudumla bittirdim.
A: iyi mısın devrem?
T: iyiyim. Neden iyi olmayım ki? Çok iyiyim hatta.
A: emin mısın? Ben pek emin değilim da.
T: utanmadan geldi. Utanmadan geldi resmen. O parmağındaki yüzüğü ile geldi.
A: tamam kardeşim sakin ol bir.
T: yok bitti. Beş yıldır kendime neden diye soruyordum. Gözümün önünde başka bir adamın elini tuttu ama ben inanmak istemedim. Başka bir şey var diye inandırdım kendimi. Kendimi bir yalana inandırdım.
A: unuttursun zamanla devrem. Gerçi Nefes böyle biri değildi yada biz yalnış tanımışız.
T: Zamanin sonsuzluğu, onsuzluğu unutturur mu zamanla?
A: bilmiyorum. Zamanla görürüz.

Bir kadeh daha alıp içtim.

T: beş yıldır içimde küçük bir umut vardı. Ya o gün ben bir şeyi fark etmediysem? Ya her şeyi yalnış görüyorsam? Küçük bir umut vardı içimde. Ama görüyorum ki sadece kendimi kandırıyordum. Ve artık öyle bir şey yok. Artık o öldü kalbimde.

Nefes'ten

Ağlayarak eve geldim. Eve girmeden bahçeye geçtim. Abim de bahçedeydi.
Beni öyle görünce hemen yanıma geldi.

S: Nefes, ne oldu niye ağlıyorsun?
N: abi, ben onu gördüm. Onu gördüm ben abi.
S: kimi gördün? Yoksa, yoksa Tahir'i mı gördün?
N; evet onu gördüm abi.

Sonsuz ∞Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin