Ed Sheeran - Give Me Love
Yağmuru severdim.
Sırf dramatikliğinden değil, gerçekten severdim. Gök gürültüsü ve şimşek benim dostum gibi bir şeydi. Hava bu denli kapalıysa yağmurla gök gürültüsünün sırt sırta verip tüm evrene öfke kustuğunu düşünür, elime sıcak çikolatamı alıp pencerenin önüne otururdum. Çok eskiden gelen şu inancı bilirsiniz; kırmızı rengi şimşeği çeker. Ve ne zaman bu aktiviteyi yapacak olsam üzerimde kırmızı bir şeyler olurdu.
Şu an ise, yanımdaydı. Ateş kırmızısı saçlı Tae ile okuldan çıkmış, durağa gitmeye uğraşıyorduk.
Yoongi'nin bana bir cevap hakkı tanımadan çıkıp gittiği sınıftan yaklaşık beş dakika sonra ben de çıkmış, Tae'yi aramıştım. Bölümünün fakültesi burada olduğu için eve beraber geçmeye karar vermiştik fakat böylesi şimşekli bir havada onun saçları tamamen aklımdan çıkmıştı.
"Şu saçlarını normal bir renge çevirmeyecek misin? Şemsiyemiz de yok, parıl parıl parlıyorsun şimşeğe doğru."
O kadar gürültülüydü ki, konuştuğunda sesini zar zor işittim. "Şimşek nereden bilecek benim saçımın kırmızı olduğunu? Bilse bile sırılsıklam olduk siyah görünüyordur o."
Sıkıntıyla iç geçirip saçına baktım. Siyah falan görünmüyordu, bu koşullarda bile alev alevdi hatta. Yine de bir şey söylemeden hızlı adımlarına eşlik edip, durağa az bir mesafe kaldığını gördüğümde gülümsedim. Yağmuru çok sevmeme rağmen ıslanmakla pek aram yoktu.
Durağın korunaklı alanına girdiğimizde derin bir nefes alıp saçlarımı karıştırdım. "Umarım hasta olmayız," dedi Taehyung fakat tam o sırada önümüzden geçen Yoongi'nin arabasıyla dikkatim çoktan dağılmıştı. Bu yağmurda neden bu kadar hızlı sürüyordu ki? Can güvenliği için endişeniyordum.
"Acelesi var sanırım?"
Çoktan kaybolmuş arabanın arkasından bakmayı kesip Tae'ye döndüm. "Sanırım."
Ellerimizi ceplerimize sokmuş yerimizde tepinirken telefonum çaldı. Zorlukla montumun iç cebinden çıkarıp ekranda annemin aradığını gördüğümde kocaman gülümsedim.
"Kraliçem?"
Tae kiminle konuştuğumu anında anlamış, dudaklarında henüz filizlenmiş gülümsemeyle yüzüme bakmıştı.
"Oğlum, neredesin?"
"Eve geçeceğim, duraktayım. Ne oldu?"
"Biz de evdeyiz. Seni bekliyoruz, gelmeyince arayayım dedim."
"Kore'ye döndünüz mü!?" Sesim mutluluktan o kadar yüksek çıkmıştı ki, duraktaki birkaç yüz bana döndü.
Annem kıkırdadığında içim sıcacık olmuştu sanki. "Evet miniğim, seni bekliyoruz fakat kötü bir haberim var."
"Yavaş gel kraliçem ya, az bir döndüğünüze sevinseydim."
Dudaklarımı büzerken Tae kolumu tutmuş, gelen otobüse doğru sürüklemeye başlamıştı beni.
"Bir hafta kadar buradayız bol bol sevinmen için vakit yaratacağım sana. Kötü habere gelirsek de, bizimle bir kokteyle katılmalısın."
Kafamı henüz oturduğumuz otobüsün camına yaslarken "neden?" diye mızmızlanmaya başladım. Böyle şeylerden gerçekten nefret ediyordum.
"Böyle mızmızlanacağını biliyordum," deyip gülmeye başladı annem. "Bu yüzden yanında arkadaşlarını da getir. Böylece sıkılmazsın."
Kaşlarım çatıldı. "Kokteyle bu kadar kişi gitmek abartı olmaz mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bite the Bullet | yoonkook
FanfictionJungkook yalnızca olmaması gereken birine aşık olmuş, bu sayede fazlaca büyüyüp değişmişti. Belki de Osho'nun dediği doğruydu; Sen dünyasın; o yüzden sen değişirsen, dünya değişir.