3| ortalamaya dönüş

10.3K 979 449
                                    


Depresyondaydım.

O gün olanlardan sonra Felix'in deyimiyle team deri ceketi ortalarda görmemiştim. Korku değildi bu, göreceklerimden ya da yaşayacaklarımdan korkmuyordum. Yalnızca tedirgindim işte. Bana kin gütmesini kaldıramamıştım.

Henüz adımı bile bilmiyordu belki de, neden bu kadar önyargılıydı ki? Ya da onu güzel buluyor olmam yanlış mıydı? Eminim ki okulda birçok insan onu güzel buluyordu fakat ne şanslıyım ki bu gerçeği ona söyleyebilme şerefine bir tek ben nail olmuştum. Benden kesinlikle nefret ediyordu.

Sıkıntıyla derin bir nefes aldım. Odamda, Yıldızlı Gece baskılı yorganımın üstünde uzanmama rağmen içim sıkıntı ile doluydu. Ve işte bu da depresyonda olduğumun bir diğer kanıtıydı. Bundan önce gün içinde canımı sıkan herhangi bir şeyi odama gelip, bayılarak aldığım yorgan çarşafımı gördüğümde unuturdum. Fakat şimdi aklımda yalnızca Yoongi'nin gri saçlarının bu mavilik içinde ne de güzel duracağı vardı ve biliyordum işte, onun en az kendisi kadar güzel saçlarını asla yatağımın üstünde dağılmışken göremeyecektim. Bedenine dokunmak gibi bir düşüncem yoktu, yalnızca onu izlemek isterdim.

Fotoğraf çekmeyi çok sevdiğimden artık her şeye estetik açıdan bakıyordum ve bir şeyden kesinlikle emindim. Yıldızlı Gece ve Yoongi birbirini tamamlayan iki harika şey olurdu.

Üzüntüyle gözlerimi kapattım. Yatağımın üstünde dağınık saçlarıyla mışıl mışıl uyuyan Yoongi, fotoğrafını her şeyden çok çekmek isteyeceğim bir manzara olurdu.

Sinirle oturur duruma gelip saçlarımı karıştırırken, ilk aşkların her zaman bu kadar zor olup olmadığını düşünüyordum. Tam bu sırada telefonum çaldı. Jongin'di. Bugün okula gitmemiştim, merak etmiş olmalılardı çünkü üçünden sabahtan beri aldığım otuz yedinci çağrıydı bu. Kızdıklarını tahmin ediyordum ama aralarında en makul ve sakin olan Jongin olduğu için açmakta tereddüt etmedim.

"Efendim?"

"Neredesin sen şerefsiz? Nasıl merak ettik haberin var mı?"

Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp tekrar arayanın ismine baktım. Doğru görmüştüm, Jongin yazıyordu. "Felix?"

"Benim, ne oldu şaşırdın mı? Kendi numaramdan aramadım çünkü kızacağımı bildiğinden açmazdın. Şerefsiz seni, aç şimdi kapıyı. Aşağıdayız."

Sıkıntılı bir nefes bırakıp ayaklandım. Dövseler yeriydi şu an çünkü onlara haber vermemiştim okula gitmeyeceğimi. Böyle konularda oldukça hassas bir arkadaşlığımız vardı, her anımızda yan yana olmak istiyor, aramızdan biri kötü hissediyorsa o gülümseyene kadar çabalamaya devam ediyorduk. Fakat ben bu sefer gülümsemek istemiyordum çünkü ilk kez üzgünlüğümün yanında, bir de sinir vardı. Hak etmediğim bir muameleydi gördüğüm. Yine de beni bundan daha fazla kızdıran şey, dünyanın en kaba insanı olmasına rağmen onu aklımdan çıkaramamaktı. Sahiden de aşk insanı aptallaştırıyordu.

Merdivenleri hızlıca inip beyaz kapıya ulaştığımda duraksamadan açtım. Başıma ne gelecekse erkenden gelsin istiyordum, ki haklı da çıkmıştım. Daha yüzlerini göremeden boynuma bir kol dolanmış, eğilmemi sağlamıştı. Yumruk şekline soktuğu elini ise kafama dayamış, saçlarımın arasında döndürüyordu. Kesinlikle Taehyung'tu.
Kalçama yediğim ard arda şaplaklar vardı bir de. Bundan sorumlu olansa Jongin'di.

Endişeyle "Felix nerede?" diye sordum.

"Buradayım seni göt kafalı," deyip Jongin'in elini henüz çektiği yere sert bir tekme attı.

Acı dolu inlemem beni sürükleyerek getirdikleri oturma odasında yankılandığında "tamam," dedim. "Özür dilerim, size haber vermeliydim."

Taehyung boynumu serbest bıraktığında nefes nefese karşılarına dikildim fakat beklediğim kesinlikle sırıtarak yüzüme bakmaları değildi. Bir süre daha beni izlemiş, sonra aynı anda koltuklara çökmüşlerdi.

Bite the Bullet | yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin