Merhaba minik kedi yavrularım 🐈Bölüm tamamen Yoonkook ve epey uzun. Bol boooool yorum yaparsanız çok mutlu olurum çünkü tepkilerinizi okumayı seviyorum.
Bir de başlamadan önce şarkının anlamına bakarsanız bölümü yarım bırakmak zorunda kalmazsınız, sadece söylüyorum.
İyi okumalar 🌸
ZAYN - Common
Uzun, upuzun bir dram filminin içindeydim sanki. Başroldeki dünyanın en saf insanı benken, başrolun aşık olduğu 'benim sorunlarım var, herkese böyleyim' diyen adam ise Yoongi'ydi. Hayır, kesinlikle onunla ya da tavrıyla dalga geçmiyordum fakat ilk bakışta çağrıştırdığımız şey eminim ki buydu.
Çağrıştırmak... ne kolay bir şeydi. Uzaktan görüp kendince çıkarım yapmak ve her şeyi basite indirgemek oldukça hoş olsa gerekti fakat gel gelelim iş olayların derinine inmeye başlayınca, her şey çokça karışıyordu.
Yoongi sorunlu değil, kırık bir adamdı. Yaşadığı şeyler onu öyle bir kırmıştı ki, en nihayetinde ona sonsuz sevgimi sunmak için karşısına geçtiğimde sivri kenarlarının çokluğundan beni istemsizce yaralamış, kanamamı sağlamıştı. Ya da istemişti de, yine de bunun bir önemi yoktu benim açımdan çünkü onun kırıklığı eğer bana değmemiş olsaydı dahi, canımı yakacaktı.
Kendisini ifade etmek istememesi, yanlış anlaşılsa dahi buna sessiz kalması ve sürekli düşünmesi beni çok üzüyordu. Ona ne zaman baksam, güzelliğinin ardında bu genç bedenine sıkışıp kalmış yaşlı ruhunu da görüyordum. Fakat yine de, her şeye rağmen, şu iki gündür parlayan gözleri içimi sımsıcak ediyordu.
İlk kez onunla kaldığımız gecenin sabahında saçlarımı öperek uyandırmış, ilaçlarımı içmem için güzel bir kahvaltı hazırlamış ve morluklarımla ilgilenmişti. Onu seviyordum. Onu çok ama çok seviyordum fakat öyle çok kırılmıştım ki, bu ufak anların tadını, iyileştiğim an tekrar beni bırakacağını düşündüğüm için çıkaramıyordum. Haksız sayılmazdım, bu tamamen onun suçuydu fakat kalbim ona öyle çok düşkündü ki... o morluklarıma krem sürerken, saçlarımı okşarken ya da bana yemek hazırlarken hareketlerini, yüzünü ve ellerini izlemekten kendimi alamıyordum. Ki bu da, yaşanılan tüm kırgınlıkları kısa süreliğine bavula koyup yatağın altına itmek demekti. Beni büyülüyordu ve sırf bu yüzden ona iki gündür hiçbir şeyin hesabını soramıyordum.
Şu an ise, karnımdaki morluklar hâlâ biraz sızladığı için kapısının önünde durmuş, beni eve bırakması gerektiğini söylüyordum.
"Burada daha fazla kalamam, lütfen evime götür beni."
"Önce bir otur," dedi fakat buradan bir santim bile kımıldamayacağımı yüzümdeki kararlı ifadeden anlamış olacak ki, derin bir nefes verip hızlıca mutfağa girip kaybolmuştu.
"Yoongi!" diye seslendim arkasından bakarken. İsmini böyle kolayca söyleyebilmek kalbimi hızlandırıyordu.
Birkaç takırtıdan sonra kapının ardından göründüğünde, elinde sandalye vardı. Beyaz elleri sıkıca tuttuğu sandalyeyi yan tarafıma bıraktıktan sonra, "otur," demişti. "Lütfen."
Çok seviyordum. Şu birkaç günde, onu olabilirmiş gibi daha çok seviyordum ve buradan gitmek istemeyen yanım bu yüzden beni oldukça zorluyordu. Yokluğuna hiçbir koşulda alışamasam da, varlığı dakikalar içinde tüm benliğimi kuşatıp kalbimi onun kalbine daha çok düğümlüyordu.
Israr ve ricayla bakan gözlerine daha fazla dayanamayıp oturduğumda, rahat bir nefes verdi. Ne güzel görünüyordu şu an. Üzerindeki gri tişört, henüz uyandığı için dağılmış gri saçları ve şiş gözleriyle, aklımı başımdan alıyordu. Onu öpmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bite the Bullet | yoonkook
FanfictionJungkook yalnızca olmaması gereken birine aşık olmuş, bu sayede fazlaca büyüyüp değişmişti. Belki de Osho'nun dediği doğruydu; Sen dünyasın; o yüzden sen değişirsen, dünya değişir.