Ben geldim, sürprizle geldimm.Bölüm diğerlerine göre kısa olsa da, yine de 3100 kelime. Yorumlarda çok görüyordum ve yoonkook'un da nefes alması gerekiyordu, bu yüzden neden olmasın dedim. Bu bölümü Jungkook'tan değil, Felix'ten okuyacaksınız.
TAELIX IN THE HOUSE BEBEKLERİM 💅🏼
İyi okumalar 💗
Mansionair - Easier
Herkes ve hiç kimse için.
Günlerdir yağmaya devam eden yağmurun bir süreliğine durduğunu fark edip elimdeki kitabı bir kenara bırakmadan önce, okuduğum son cümle bu olmuştu. Kafamı geriye itip sırtımı dikleştirdim. Bir, belki de bir buçuk saattir bu koltukta oturmuş, kafamı dağıtmak için kendimi karmaşık cümlelere vermiştim fakat sonuçta bir değişiklik yoktu. Jungkook'u ve onu günden güne yaşayan bir ölüye dönüştüren acısını aklımdan çıkaramıyordum.
Iron Man enkazının üzerinden yaklaşık bir buçuk hafta geçmişti ve Jungkook hem Yoongi'ye sırt çevirmeyi, hem de bunu Iron Man'in hâlâ kabullenemediği ölümü üzerinden yapmayı sindiremiyordu. Artık önümüzde ağlamıyor olsa da, acısının git gite büyüdüğünü biliyorduk. Öyle büyümüştü ki, taşımakta zorlandığı için artık dik yürüyemiyordu.
Gözlerimi acıyla yumup yüzümü gıdıklayan saçlarımı sertçe geriye taradım. "Anne," diye seslendim hafifçe. Saat gece yarısına gelmek üzereydi fakat içimdeki sıkıntı yüzünden uyuyabileceğimi sanmıyordum. Bu imkansızdı.
Sessizliği bir süre daha dinleyip bu sefer daha yüksek sesle "baba!" dedim. "Duymuyor musunuz yoksa nasılsa boş konuşacak deyip duymamazlıktan mı geliyorsunuz? BENCE İKİNCİSİ!"
Bir süre daha boşluğa bakıp kaşlarımı çattıktan sonra koltuktan kalkmış, kafamı eğip koridora bakmıştım fakat hala ses yoktu. Alt dudağımı büküp omuz silktikten sonra yeterince çabaladığıma kanaat getirip "ben çıkıyorum," dedim. "Azıcık dolaşıp oradan Kook'a geçerim. Yaramazlık yapmayın, görüşürüz."
Bu sefer bekleme gereği duymadan arkamı dönmüştüm ki annem "dikkatli git," diye bağırdı. "Üzerine kalın bir şey giy, hava soğuk."
"Tamam!"
Aynı evin içinde neden bağırıp durduğumuzu anlayamasam da hoodiemin kapüşonunu kafama geçirip üzerime yünlü kot ceketimi giydim. Vans'leri giyip tam çıkacaktım ki, çok uzun zamandır kullanmadığım kaykayıma gözüm takıldı. Siyahlığı hafif solmuş, üzerine yapıştırdığım stickerların kenarları hafifçe kalkmıştı. Yaklaşık iki sene önce yürüme mesafesinde olan bir yere dahi Dobby'le -evet, ismi bu- gittiğimden kendimi o kadar çok yaralıyordum ki, annem yasak koymuştu. Fakat dediğim gibi, aradan yedi yüz otuz gün geçmişti ve bu benim için yasağın sınırsız süreyle kalktığı anlamına gelir.
Yüzüme eski bir dosta uzun zaman sonra kavuşmanın huzuru otururken, uzanıp evden çıkarken onu da yanıma aldım. Jungkook'un evi benim evime fazlasıyla yakındı fakat öncesinde kafamı dağıtmak için azıcık dolaşmayı düşündüğümden Dobby'nin gözüme ilişmesi iyi olmuştu.
Kapıyı kapatıp ardından da sokağa çıktığımda önce onu yere bırakmış, ardından tek ayağımı üzerine koyarken Spotify'da en çok dinlediğim müzik listemde 'karışık çal'a tıklamıştım. Hava soğuktu ama umursamıyordum. Yolların boş olması ve bu ıssızlık kalbime buruk bir huzur bahşediyordu. Buruktum çünkü Jungkook mutlu değildi. Hatta gün geçtikçe mutluluktan önce yürüyerek, şimdiyse koşarak uzaklaşmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bite the Bullet | yoonkook
FanficJungkook yalnızca olmaması gereken birine aşık olmuş, bu sayede fazlaca büyüyüp değişmişti. Belki de Osho'nun dediği doğruydu; Sen dünyasın; o yüzden sen değişirsen, dünya değişir.