1,64k yorum yapıp, boyumu bile geçen koca yürekli okuyucularım. Sizi seviyorum. Nasıl yapıyorsunuz bilmiyorum ama bir tanesi bile boş yorum değildi. Bite the Bullet'a benimle birlikte kalbinizi koyduğunuz için teşekkür ederim. Siz bölümü okurken ben bu kadar kaliteli okuyuculara sahip olduğum için ağlamaya gidiyorum. İyi okumalar 💕
Nao - Bad Blood
Monotonluk içinde sürüp giden yaşantıya, tatil fikrinin inanılmaz iyi geldiğinin farkındaydım. Tatil demek eğlence demekti, kafa dağıtmak, günlük yaşam stresinden geçici olarak uzaklaşmak. Birileri için deniz, kum, güneş. Birileri için de kar, kış, kayaktı. İnsanlar için bu tatil kelimesinin içeriği değişse de, sonuç hep aynıydı; mutluluk.
Oturma odasında, denize bakan büyük camın önünde oturmuş bunu düşünüyordum. Peki mutluluk benim için neydi? Arkadaşlarımla tatil yapmak? Evet, bu kesinlikle mutluluktu fakat arkadaşlarım ve Min Yoongi ile tatil yapmak eylemini ne yazık ki yalnızca mutluluk kelimesi karşılamıyordu.
Yüzümdeki sırıtışla "Lix?" diye seslendim. Hemen arkamdaki koltukta, Taesun ile bir yandan kavga ederken bir yandan pubg oynuyorlardı.
"Efendim?"
"Çok mutlu olduğunu düşün," deyip merakla yan profiline baktım. "Ama cidden, çok ama çok mutlu. Öyle ki o duyguyu artık mutluluk kelimesi karşılayamıyor. O zaman mutluyum demek yerine, ne derdin?"
Gözlerini dikkatle baktığı telefon ekranından ayırmadan omuz silkti. "Şey derdim... çok mutluyum?"
Gözlerimi devirip yeniden denize döndüğümde Taesun küçük bir kahkaha attı. "Jungkook kime sorduğuna bir bak. Sence korece kelime dağarcığı yirmiyi aşıyor mudur bu cin cücenin?"
Felix'in tepkisine bakmak için yeniden onlara döndüğümde tek kaşını kaldırmış, yan bir gülüş atmıştı. Bu mimiğin üstünden otuz saniye geçmemişti ki Taesun kaşlarını çatıp "aynı takımdayız, neden suratıma bomba atıyorsun?!" diye sinirle bağırdı.
"Cin cüceyim ben, bildiğim şeyler arasında Avada Kedavra var. Rest in Peace Taesun."
Taesun sinirle alt dudağını ısırıp kıkırdadığında merakla gelecek olan şeyi bekliyordum.
Telefonunda bir süre oyalandıktan sonra "affedilemez lanetin bir bedeli her zaman vardır," dedi ve korkunç bir gülüş attı. "Banlandın cin cüce."
Felix telefonunu koltuğa atıp "tadım kaçtı," dedi. "Şakadan anlamıyorsun."
"Şaka dediğin güldürür ve ben gülmek için epey bir ölüydüm. Bombayı sen attın, hatırladın mı?"
"Ve karşılığında banlandım, ödeşmiş olduk."
Yüzümdeki bıkmış ifadeyle onları izlerken içeri Jongin girdi. "Bunlar yine mi tartışıyor?"
"Aynen öyle, yine."
Dudaklarını birbirine bastırdığında çoktan yanıma gelmiş, karşımdaki berjere oturmuştu. Sabah kahvaltı hazırlarken onlara Yoongi ile konuştuğumuz şeyleri kabaca üstünden geçerek anlatmıştım. Şu anlık bir sorun olmadığından, hatta aksine mutlu olduğumdan Yoongi'nin ne yapmaya çalıştığını çok kurcalamasalar da, ondan pek hoşlanmadıklarını biliyordum. Üçü de Yoongi'ye güvenmiyordu ve bir şeyler netleşmedikçe de güvenmeyeceklerdi.
"Dün gece uyuyabildiniz mi?" diye sordum aramızdaki sessizlik büyüdüğünde.
"Sizin ne yaptığınızı düşünürken biraz zor oldu," deyip duraksadı. Hemen ardından küçük bir kahkaha atmıştı. "Bir de Felix faktörü var tabii. Sizin sevişebileceğinizi ve bunu kabul etmeyeceğini söyleyip durdu. Kaç kere odanıza koşarken kapıda yakaladığımızı sayamadım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bite the Bullet | yoonkook
FanfictionJungkook yalnızca olmaması gereken birine aşık olmuş, bu sayede fazlaca büyüyüp değişmişti. Belki de Osho'nun dediği doğruydu; Sen dünyasın; o yüzden sen değişirsen, dünya değişir.