15| üzülüyorum ama ona bakınca geçiyor

11.4K 959 2.4K
                                    

Why Don't We - 8 Letters

6000 küsür kelimelik bölümle geldim. Bir önceki bölüm yorumlarına yarın cevap vereceğim ve bu bölüme de bol bol yorum&oy istiyorum, iyi okumalar çiçeklerim 🌸

Dakikalar saatleri, saatler günleri, günler haftaları takip ediyordu. Yoongi'nin bizi düşüneceğini söylediği günün üzerinden yaklaşık on üç gün geçmişti. Bu on üç günün ilk günü, ikinci günü, üçüncü ve dördüncü ve beşinci günleri ondan herhangi bir şey beklemiştim fakat sonuç olumsuzdu. Okula gelip gidiyor, arada sırada karşıma çıkıyor fakat hiçbir şey söylemeden birkaç dakika yüzüme bakıp ortadan kayboluyordu. Amacını anlayamamanın yanında, belirsizlik içinde yüzdüğüm bu deniz beni yormuştu. Fakat iyi yanından bakacak olursak, karşıma o kızla çıkmıyordu artık. Ayrılıp ayrılmadığını bilmiyordum fakat ikisini yan yana görmemiştim. Yine de bir önceki hayal kırıklığım yüzünden artık bir sevgilisi yok diye kendi kendime umutlanmıyordum. Sonucu fazlasıyla yıkıcı oluyordu.

İşte, Aralık ayının son haftası göğsümde barındırdığım ağırlıkla fakültede yürürken bunları düşünüyordum. Normal bir şekilde yürüyor olmama rağmen insanların gözlerini üzerimde hissetmenin bunalmışlığı bir yana, bir de fısıltılarını işitmek zorunda kalmak işkenceydi. Sırf bir ağıza sahipler diye konuşmalarına saygı duyacak değildim. Aldığım bakışlara aynı şekilde karşılık veriyor olmam da bundandı. En azından birinin yüzüme bir şeyler söylemesini istiyordum fakat bunu yapan bir tek Dong'du, ki o da dürüstlüğünden değil, uzun zamandır bastırdığı bir şeyleri kusmak için bahane bulduğundandı. Umursamıyordum.

Çalan telefonum yüzünden duraksayıp kaşe montumun iç cebinden çıkardım. Felix'ti.

"Efen-"

"Bir şey diyeceğim ama hemen kızma."

Göğsümde bir sızı yükselirken kaşlarım çatıldı. "Ne oldu?" Yoongi ile ilgili herhangi bir şey duymak istemiyordum şu an.

"Bir şey olduğu yok da, belki sizden gizli bir iş çevirmiş olabilirim azıcık."

Yüzümü buruşturdum. "Tanrı aşkına Lix, Google bile çeviri düzeyini iyileştirdi. Senin bu koreceni ne yapacağız?"

"Sana bol bol kitap okuduğumu söyledim, kapa çeneni."

Onu böyle sinirlendirmek gülmemi sağlarken, anlamaması için dudaklarımı ısırdım. "Bol bol mu? Harry Potter serisine ellinci kez baştan başladın galiba?"

"Oğlum bir susar mısın? Ne diyeceğimi unuttum."

Artık gülümsememi tutamayıp istemsizce sırıtırken "iyi," dedim. "Hatırlayınca ararsın."

"Dur!" diye bağırdı. "Hatırladım."

Biraz endişe ve biraz da stresle konuşmasını beklerken, koridorun bahçeye bakan penceresine ilerledim. İnsanların tasasız bir şekilde gülerek sohbet etmelerine özenmiştim o an için. Aşık olmak sırtıma bir ton yük bindirmişti, artık istesem de içten gülemiyordum.

"Bak şimdi olayı kısaca anlatacağım. Bir gün dersten çıkmıştım. Kantinde bulaşmaya söz verdiğim umutsuz aşık, dansa takıntılı ve sıkıcı derecede mantıklı diye adlandırdığım arkadaşlarım beni beklerken, bir anda kampüsün haber panosunda bir duyuru dikkatimi çekti. Şey yazıyordu, yılbaşını tatil köyünde arkadaşlarınızla eğlenerek geçirmeye ne dersiniz?"

Bu uzun konuşmanın ardından neyin geleceğini bildiğimden rahat bir nefes verip "evet dersin," dedim.

"Kesinlikle! Bu yüzden direkt öğrenci işlerine çıkıp dördümüz adına kayıt formu doldurdum. Talep çok olduğundan kendileri aralarından belirli öğrencileri seçecekti."

Bite the Bullet | yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin