Ben geldim. 6800 kelime falan, çok çok çok yorum lütfen. İyi okumalar.Billie Eilish - when the party's over
Premonisyon.
Eğer 2019'un ilk gününü tek bir kelimeye sığdırabilseydim bu, premonisyon olurdu.
Wikipedia'da "meydana gelecek olayları akla dayalı bir nedeni olmadan huzursuzluk, gerginlik, kaygı gibi duygu hâlleriyle belli belirsiz bir biçimde hissetme fenomenine Metapsişik'te verilen addır," diye geçiyordu ve Ocak ayının ilk günü tam olarak bu şekilde uyanmıştım.
Gözlerimi açtığım an tonlarca ağırlık kalbimin üstündeydi. Geldiğimiz yere dönmekten korkuyordum evet fakat bu his öyle ağırdı ki; korkumu bile hiçe saymamı sağlıyordu.
Sabahın erken saatlerinde uyandığım için Yoongi huzurla uyuyordu. Şu an bile yanımda olması öyle gerçekdışıydı ki, belimin üstüne attığı kolunun ağırlığını hissetmesem delirdiğimi düşünmem kaçınılmazdı. Kirpikleri yumuşacık görünüyordu, saçları ise darmadağınık. Kokusu günlerdir birlikte uyuduğumuz için üstüme sinmişti. Seul'e döndüğümüzde ondan ayrı nasıl uyuyacağım bilmiyordum fakat öpücük istersem geleceğini söylediğine göre, uyuyamazsam da geleceğini umuyordum.
Saat öğlene gelirken bu ağırlık iyice belirginleşmişti. Gülmeye, konuşmaya ve hatta yürümeye bile halim yoktu. Yapabildiğim tek şey nerede olursam olayım Yoongi'yi izlemekti. Bir dakikalığına bile ortadan kaybolduğunda huzursuzluğum hat safhaya ulaşıyor, istemsiz bir şekilde ayaklanıp onu aramaya başlıyordum.
Bu olay tam tamına dördüncü kez yaşandığında, akşam olmak üzereydi. Oturma odasında toplanmış bu tatilin bizim için son değil, aksine başlangıç olduğunu ve boş bulduğumuz herhangi bir an tekrar toplanıp başka bir tatil mekanına gitmeyi konuşuyorduk ki; Yoongi saçlarımı nazikçe okşayıp, merdivenlerde kaybolmuştu. Aynı ağırlık bu sefer daha sert biçimde göğsüme çarptığında duraksamadan ayaklanıp ardından yukarı çıkmıştım. Banyoya ya da tuvalete gidebileceğini idrak ettiğimde ise çok geçti. Geri dönmeyi istemediğimden onu odamıza girip yatağın üstünde otururken beklemeye karar vermiştim çünkü ne olursa olsun koridordan geçecekti ve ben de bu şekilde yeniden peşine takılacaktım.
Kendi kendimi rahatlatmaya çalışsam da, endişeyle sarsılan kalbimle odaya adımımı attığım an,Yoongi'yi gördüm. Eşyalarını topluyordu ve bu görüntü olabilirmiş gibi beni daha da telaşa sürüklemişti. Sanki buradan gitmek için değil de, benden gitmek içindi bu toplanışı.
Eşyalarını düzenli bir şekilde bavuluna koyduktan sonra ayağa kalktığı an, gözlerimiz buluştu. Güzel dudakları yuvarlanmış, yüzü aydınlanmıştı.
"Jungkook? Sen de mi eşyalarını toplamaya geldin?"
Kalbim hızlıca çarptığında öyle olmasa bile kafa salladım. Belki de ilk kez ona açık davranmıyordum fakat bunu bile önemsemekten millerce uzaktım.
Yutkunup bir süre daha yüzünü inceledikten sonra, yanında durabilmek için bavuluma uzandım. Kafam ve kalbim darmadağındı, buna rağmen eşyalarımı toplamaya uğraşıyordum.
"Bugün neden çok sessizsin?"
"Hı?" deyip kafamı kaldırdım. Yanımda, ayakta dikiliyordu. Yüzümü inceledikten sonra derin bir nefes vermiş, dizlerinin üzerine çöküp işaret ve orta parmağının tersiyle yanağımı okşamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bite the Bullet | yoonkook
FanfictionJungkook yalnızca olmaması gereken birine aşık olmuş, bu sayede fazlaca büyüyüp değişmişti. Belki de Osho'nun dediği doğruydu; Sen dünyasın; o yüzden sen değişirsen, dünya değişir.