Athena - YalanŞu ana dek, yani doğduğumdan bu yana yaşadığım yedi bin yedi yüz otuz beş gündür ilk kez, ne yapacağıma ya da hangi yolu seçeceğime karar veremiyordum. Hislerim çok karışıktı fakat bundan da kötüsü, beynimin de allak bullak olmasıydı.
Sürekli düşünüyordum. Çıkış yolu arıyor, onun bana vereceği zararı en aza indirgemek için çözüm yolları bulmaya çalışıyordum. Fakat sonuç o kadar olumsuzdu ki, her defasında düşüncelerime kuzgun karası minik gözleri takılıyor, beni bertaraf ediyordu.
Asla çıkış yolu yoktu. Onu gördüğüm an düşmüştüm ben kuyuya, nasıl çıkacaktım ki zaten? Hele o kuyunun üstü onun yumuşacık gri saçlarıyla sarmalanmışken nasıl cüret edecektim çıkmaya?
Gözlerimi kapattım. Onu oldukça yakından gördüğüm anın üzerinden yaklaşık dört gün geçmişti fakat ben etkisini hala atamamıştım. Gülüşünü, alaycı fakat derin bakan gözlerini, dudak kenarlarını, bana tatlı mı tatlı bir kediyi andıran minik dişlerini, bir tek ona böylesine yakışan diş etlerini, ufak burnunu ve kokusunu. Asla aklımdan çıkaramıyordum.
Fakat bunlardan bir milimcik daha yer kaplayan bir şey daha vardı ve bu ciddi anlamda üstünde düşündükçe beni çıkmaza sokuyordu. Sırtını dönüp gitmeden önce son söylediği şeyler.
Üstünde çok fazla düşünmüştüm fakat yine de ne demek istediğini anlayamıyordum. Ona aşık olmamın bir hata olduğunu açıkça belirtmiş olsa da, onu sevgime alıştırmamamı söylemişti. Bu biraz da olsa hoşnut olduğu anlamına gelmez miydi? Pekala, realist bir şekilde düşündüğümde insanlar en kötü şeylere bile zamanla alıştıklarından bu hoşnutluğu göz ardı edip son cümlesine odaklandım. Gitmene izin vermem demişti, hem de istesem bile. O halde bunun anlamı neydi?
Yine çok fazla düşündüğümü fark ettiğimde saçlarımı karıştırıp şövaleye baktım. Çizmem gereken şey sınıfın ortasındaki ince bir kumaşa oldukça estetik bir şekilde sarılmış kadınken, bakıştığım şey Yoongi'nin serseri sırıtışı ve ne zaman baksam kendimi kır çiçekleri dolu bir yamaçtan aşağı atıyormuşum gibi hissettiren gözleriydi.
Derin bir nefes aldığımda kırgınlıkla çizimime baktım. Neden o da beni sevmeyi denemiyordu ki? İşleri bu denli karmaşıklaştırmaya ne gerek vardı ya da? Artık tüm o kavuşamadıkları için tarihe geçen büyük aşklar mantıklı gelmeye başlamıştı. Önceden birine duyduğun büyük aşk yüzünden dağları delmek dünyanın en saçma şeyiydi benim açımdan fakat şimdi, Yoongi için magmaya falan inesim vardı.
"Jungkook? Bitirdin mi?"
Bana doğru yürüyen Bay Hyun yanıma varmadan önce şövaledeki kağıdı indirip, kibarca yan tarafıma koydum.
"Ah, hayır" diye mırıldandım hemen sonra. "Sanırım baştan başlayacağım."
Gülümsedi. Derin gamzeleri ortaya çıktığında bu gülüşün 'neyi saklamaya çalıştığını biliyorum' gülüşü olduğunu biliyordum. Yine de uzatmadan hafifçe kafasını sallayıp "pekala," dedi. "Yeniden başla bakalım."
Anlayışı için minnet duyarak bu sefer tamamen çizmem gereken figüre odaklandım. Kısa süre de olsa onu aklımdan uzak tutabildiğimde çoktan ders bitmişti. Bay Hyun'a iyi günler dileyip koridora çıktığımda Jongin'le karşılaştım.
"Telefonuna neden bakmıyorsun?"
Kaşlarım çatıldı. "Sessizde olmalı, bir şey mi oldu?"
Kolumu tutup hızlı adımlarla çıkışa yönlendirirken "Taehyung mesaj atmış gruba," dedi. "Fakültesinin önünde bizi bekliyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bite the Bullet | yoonkook
FanficJungkook yalnızca olmaması gereken birine aşık olmuş, bu sayede fazlaca büyüyüp değişmişti. Belki de Osho'nun dediği doğruydu; Sen dünyasın; o yüzden sen değişirsen, dünya değişir.