14| ihanete uğrayan Shakespeare

9.8K 909 1.8K
                                    

Bir önceki bölümün yorumları için çoook teşekkür ederim, haydi bu bölüme de inş 💕

Birdy - Not About Angels

Her şeyi baştan sona düşünüyordum. Ona hissettiklerimi düşünüyordum, beni neden böyle bir şeyle yüzleştirdiğini düşünüyordum ve dağılıp dağılmadığımı düşünüyordum. Dağılmak kelimesinin anlamı bir aradayken ayrılıp birbirinden uzaklaşmak diye geçiyordu ve bu durumda da dağılmadığımı düşünüyordum. Çünkü zaten, uzun zamandır hiçbir parçam bir arada değildi. Kalbim onun göğüs kafesindeydi, ellerim görmesem de bildiğim narin belinde ve burnum hala saçlarının arasındaydı. Dudaklarım durmadan minik burnunun ucuna konuyordu ve ruhum ise her gece o uyuduğunda onun ruhuyla el ele yükseliyordu bedeninden. Hiçbir uzvum, organım ve görünüşümü tamamlayan diğer şeyler bana ait değildi. Onundum. Parmağını kımıldatmadan beni kendine ait kılmıştı fakat umrunda değildim. Emindim ki yalnızca bir yerden bir yere gitmesini sağlayan arabasına bile benden daha çok değer veriyordu.

Sevgilisi olduğunu öğrendiğim günün üzerinden yaklaşık altı gün geçmişti.

Birinci gün, yani ona mutluluklar dileyip kampüsten çıktığım gün çok üzgündüm. Gözüme uyku girmemişti ve sürekli ellerinin başka bir eli kavradığı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalmıştım. Buna rağmen, umutluydum.

İkinci gün, kendimde uyanacak gücü bulamadığımdan öğleden sonraki derse yetiştim ve onu hiç görmedim. Felix, Jongin ve Tae de görmediği için hakkında herhangi bir bilgi edinememiştim ve bu yüzden bir önceki gün edindiğim umut, ikinci gün de devam etti.

Üçüncü gün, daha iyi bir ruh haliyle uyanmıştım. Ailemi hafif bir gözyaşıyla havaalanına yolcu edip sabahki derse girmiş, arkadaşlarımla daha iyi bir ruh haliyle sohbet etmiş ve okulda saçma bir dedikodu malzemesi olsam da biraz da olsa gülümseyebilmiştim. Çünkü ilk başta ufacık olan o umut gün geçtikçe biraz daha büyüyor, ruhumu hüzünden uzak tutuyordu.

Dördüncü ve beşinci gün ise iyiydim. Yoongi yoktu, daha doğrusu vardı fakat Taehyung yanında o gün gördüğümüz kızın olmadığını söylüyordu. Dolayısıyla bunun da, öncekiler gibi yalnızca kafasını dağıtmak için tutunduğu birkaç günlük bir şey olduğunu düşünmüştüm. Benimle olmak istememesinin nedeni neydi bilmiyorum fakat kendini benden bu şekilde uzak tutuyordu. Daha önce de yaptığı için ve birkaç güne yanında ellerini tutan hiç kimse kalmadığı için iyiydim işte.

Sonra, altıncı günün sonunda arkadaşlarım daha iyi olduğumu görüp Hill'e gitmeyi teklif etmişti. Reddetmek için hiçbir nedenim yoktu. İyiydim, Yoongi yine tekti, arkadaşlarım yanımdaydı ve ona duyduğum aşk artık canımı yakmıyordu. Bu yüzden kabul ettim. Hem Woosung hyung ve diğerlerini de özlediğimden bu teklif işime bile gelmişti.

Havanın karanlıkla birlikte getirdiği soğuklukla hoş sohbet içinde Hill'e girdiğimizde tüm kaslarım hissettiğim sıcaklıkla yumuşamış, yüzüme sakin bir gülümseme yayılmıştı. Hill'in atmosferi o kadar güzeldi ki, ister istemez göğsümde huzur yükseliyordu.

"İlk keşfettiğimizde böyle dolu olmuyordu, şuna bak oturacak üç yer kalmış" diye söylenen Tae'yi takip edip, üç yer içinde en sakin olana gidip oturduk. Montlarımızdan kurtulduğumuzda Hajoon hyung gelmişti.

"Nasılsınız bakalım?" dedi. "Epeydir görüşemedik?"

"İyiyiz hyung," dedi Felix. "Siz nasılsınız? Bayağı yoğun bu günlerde Hill."

Keyifli bir gülüş yüzünü kapladığında biz de gülümsedik. "Öyle, fark edilmek güzel."

"Umarım yakında ikinci bir şube açarsınız, bu yalnızca başlangıçtı."

Bite the Bullet | yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin