Selam bebeklerim, panomda duyurdum ama takip etmeyenler için bir kez daha söyleyeyim. Bu bölüm Vhope odaklı Jungkook'un baygın olduğu süreci anlatacak. Kim Taehyung'dan okuyacağız. İg hesabımdan oylama yaptığımda çoğunluk bunu seçti, şaşkınım ama mutluyum da. Yüzeysel okumuyormuşsunuz.
Diğer konu ise, yav bu Yoongi size ne ettiiii. Önceki bölüm iyi bir şey yapalım dedik yine kızmışsınız ahaghsd bari gavatlık yapalım da kızgınlığınız yerini bulsun aaa
Bir diğeri ise, bölüm şarkısını bilmeyen ve henüz bu grubu stanlemeyenler bana bir teşekkür öpücüğü verse hiç fena olmaz çünkü dünyanın en tatlı grubunu tanımanız için kapı açıyorum size burada.
Çok konuştum, iyi okumalar 💋
The Rose - Baby
Güne bilindik bir şekilde kasvet dolu başladığımda, günün yine bilindik bir şekilde biteceğini düşünmüştüm. Jungkook'u düşünecek, çıkış yolu arayacak, Yoongi'ye sövüp hemen ardından tekrar Jungkook'u düşünecek ve yarım alınan nefeslerle uykuya dalınacaktı. Günlerdir aynıydı ve aynı olmaya devam etmesi gerekiyordu.
Fakat ne zaman istediğimiz olmuştu ki? Son sınavdan çıkmanın mutluluğunu yaşamadan önce Jungkook'un yanına gidip, en azından bir milim bile olsa iyi olduğunu görmem gerekiyordu. Akşam ise belki içer, belki film gecesi yapar ve belki de birkaç günlüğüne gidebileceğimiz küçük bir tatil planı çıkarırdık.
İşte... Felix'le kantine girdiğimizde konuştuğumuz şey bunlardı fakat gel gelelim, asla tahmin edemeyeceğimiz şekilde gürültü her yerdeydi.
Yalnızca on dakika... Jungkook'un yanına ulaşana kadar geride bıraktığımız on dakikada, her şey karmakarışık olmuştu. Panik, öfke, endişe ve şiddet ciğerlerimizi doldurduğunda ise daha da kötüydü. Gördüğüm şeylerden nefret etmiştim.
Jungkook'un etrafını sarmış, ona ardı ardına tekme atan kalabalıktan hemen sonra Dong pisliği kardeşimi yumruklarken nevrim dönmüş, burnumdan soluyarak hızlıca oraya adımlamıştım.
Gözlerimde parlayan ateşle "orospu çocukları!" diye bağırıp hiçbir şey düşünmeden kavgaya karışışım bu yüzdendi aslında. Mantığımı bir kenara bıraktığım zamanlar epey azdı fakat eğer bırakırsam, delirecek kadar bırakmış oluyordum.
Dong'u sert bir tekmeyle kardeşimin hemen yan tarafına devirdim. Jungkook tek olsa dahi Dong'u epey benzetmişti fakat yeterli değildi. Kardeşimi bu hale getirdikten sonra ölse dahi yeterli olmayacaktı.
"Senin böyle bir orospu çocukluğu yapacağın belliydi," dedim dağılmış suratına bir yumruk da ben atarken. Yüzü öyle kan içindeydi ki, yumruklarıma da bulaşıyordu bu sıvı ve zaten çok geçmeden bilincini kaybetti. Elime tiksinerek bakıp ayağa kalktığımda ise işler hepten karışmıştı.
Felix Jungkook'un yüzünü avuçları içine alırken kantinin kapısından koşarak giren Hoseok ve Taesun'u gördüm ve onların burada olması beni öyle şaşırttı ki, beklenmedik bir şekilde diz kapağımın arkasına yediğim tekme yüzünden öne doğru sendeledim. Fakat yine de, bu hiçbir şeydi.
Gücüm öfkemden ve Jungkook'un dağılmış yüzünden geliyordu benim. Kolay kolay düşmezdim.
"Jungkook'a da böyle mi tekme attın?" dedim dişlerimin arasından. Yüzümü ona dönmüş, tek kaşımı kaldırmıştım.
"Hayır. Ona daha sert vurdum."
Kalbimi bir el sıkıca tutarken öfkeyle solumuş, ağır ağır kafamı sallamıştım. Dong'un kıskançlık ve kibiri Jungkook'a karşı bir nefret oluşturuyordu ve aslında bu bir yerde anlaşılabilirdi. Tabii ki ne kadar nefret ederse etsin bu ona kardeşime vurma hakkı vermiyordu ama yine de anlaşılabilirdi işte. Fakat bu orospu çocuklarının, sergiledikleri bu yüzsüzlük için hiçbir nedeni yoktu. Amaçları tamamen eğlenmek ve onların deyimiyle bir 'homo'ya gününü göstermekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bite the Bullet | yoonkook
FanfictionJungkook yalnızca olmaması gereken birine aşık olmuş, bu sayede fazlaca büyüyüp değişmişti. Belki de Osho'nun dediği doğruydu; Sen dünyasın; o yüzden sen değişirsen, dünya değişir.