Piyano sesi.Etrafta hakim olan ve kulakları sağır eden acılı bir piyano sesi hakimdi ormandaki derin boşluğa. İnsanlar birbirine çarpıyor, itiyor ve koşturuyordu. Uğultular kulağımı sağır edercesine yükselirken omzuma çarparak geçen birkaç kişi ile gerçekliğe döndüm.
Ormanlık ve geniş alanın içinde, uçurumun kenarında onlarca insan duruyordu. Bu uçurumdan düşen kızın sırtında her birinin el izi vardı, hepimiz dokunmuştuk ona düşerken ama tutamamıştık, belki de bazılarımız itmişti. Şimdiyse cesetin kıyıya vurmasını bekliyorlardı.
Bu ellerden en güçlüsü de benim elimdi. İtmiştim onu. Bu bir gerçekti ama kabul etmek istemiyordum.
Yüzüme vuran rüzgar, rüzgar gibi değil de daha çok birinin nefreti gibiydi. Öyle öfkeli ve sertti ki hava, gözlerim buğulanmıştı. Kör edici karanlık ve etrafı saran soğuk içime işlemişti. Peki ne hissediyordum?
Hiç.
Koca bir hiçten başka bir şey yoktu.
Elimi hiçliğin içinde ne kadar dolaştırırsam ruhuma daha fazla işliyor asla savrulmuyordu. Hiçlik koca bir sis bulutu halinde etrafımı sarıp beni kör ederken, etrafta bulabileceğim, uzanabileceğim bir yardım eli yoktu.
Gözlerim doldu, nefesim hızlandı ve kalbim bir an için hiç olmadıgı kadar hızlı çarptı.
Siyah dalgıç kıyafetinin üstünden sular damlayan adam nefes nefese sudan çıkmış, kollarındaki yarı çıplak bedeni yukarı uzatıyordu. Gözlerimden bir kaç damla düştüğünü hissettim ama rüzgar hızla sildi onları ağlamaya hakkım yokmuşçasına.
Cansız beden elden ele geçti ve sonunda sedyeye yatırıldı. Aynı teni gibi bembeyaz iç çamasırlarından su damlıyordu ve koyu saçları yüzüne yapışmıştı. Uyuyor gibiydi ve öyle masumdu ki. Göz altlarındaki damarlar belirginleşmiş, dudakları beyaza yakın bir morlukla sarmalanmıştı. Küçük bedeninin suyun içinde bir an bile çırpınmadan derinliğe süzüldüğü ve yüzündeki gülümsemenin yavaşça kaybolduğu görüntü zihnime yerleşti.
Ne hissedebileceğimi bilmiyordum ya da tanımlayamıyordum. Etrafta bağıran ve konuşan çok fazla insan vardı ama kimse benim kadar suçlu değildi şüphesiz. Bu cinayetin nedeni bendim. Suçlu bendim.
Kendi bencilliğim içinde boğulurken o gelip çıkarmıştı beni ama pisliğin teki olduğumdan mıdır bilmem, ellerini bana uzatan o bedeni aşağı itmiştim. Şimdiyse o ellere benim ihtiyacım vardı.
Ben kendi günahlarımı ona yüklemiş, acılarımı hiç düşünmeden ona savurmuştum. Bir bok parçası olarak sürdürdüğüm yaşamım ilk kez iyiye gidecekti belki de.
Mahvetmiştim.
Şaşkınlıktan değilde, nefessizlikten açtığım ağzıma tuzlu bir sıvı sızdı hızlıca. Gözlerim hızla tekrar doldu ve boşluğun yeri hemen doldu. Canım çok acıyordu. Ya da... Acımıyor muydu? Onun ki kadar acıyor muydu? Kalbime kesik kesik saplanan ve yutkunmamı zorlaştıran o şey acı mıydı yoksa sadece başlangıç mı?
"Ne olmuş bak!" dedi yanındaki kadına sedyedeki soluk bedeni gösteren adam. Kadın kargaşadan dolayı şaşırmış ve üşümüştü ama bu onun merakını söndürmüyordu.
"Bu Devran'ların şişko kızı değil mi? Ölmüş mü?"
Adamın cevabını duyamadan omzuma birinin çarptığını hissettim. Ares kırmızı bir çift göz, ıslak bedeni ve kanayan bir burunla ileriye bakıyordu.
Ondan hemen sonra atlamıştı. Ama hava rüzgarlıydı ve suyun içinde onu bulamamıştı. Arama kurtarma gelene kadar öfkeli dalgaların arasında onu aramıştı. Sudan çıktığında kalbini orda bırakmış gibi derin bir hayal kırıklığı ve kanayan bir burunla etrafına bakıp "Bulamıyorum onu, yardım edin." demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMBALAJ
Teen FictionOdamda oturmuş internetteki ünlülere bakarken bir anda aklıma düşen hırsla zayıflamanın sırrını araştırdım. Herşey internette bulduğum o blogla başladı...