#20. BÖLÜMCEHENNEM
Dibe batan her yeni gün daha fazla başlangıç, daha az hata demekti. Ama bu benim için geçerli değildi. Ben zaman geçtikçe çok daha fazla hata yapıyor ve geleceğe yönelmektense geçmişe takılıp kalıyordum. Dün Ares'le konuştuktan sonra içimi tuhaf bir his sarmalamıştı. Ve bu his öyle bir histi ki zihnimdeki tüm planları ele geçirmişti.
Tıpkı ölüm gibi.
Yavaş yavaş yayılıyor ve her geçen saniye beni yok edecekmiş gibi hissetmeme neden oluyordu. Yaptığım tüm plan bir an için o kadar anlamsız gelmişti ki gözüme, eğer bu kadar takıntılı olmasaydım anında vazgeçebilirdim.
Hayat sıradanlaşmıştı. Bu Ares'in üstümdeki etkisi gibi birşeydi. Onunla konuştuktan sonra herşey bir anda anlamsız gelmeye başlamıştı. Etrafımda dönen tüm bu olay örgüsü ben düşündükçe daha da somutlaşıyor ve saçma olduğunu düşünmeme neden oluyordu.
Herşey o kadar sevgisizdi ki.. Duygusuz. Ruhsuz. Önümden geçen insanlara bakıyordum. Hepsi bir sokaktan bir başkasına, evden iş yerine, bir boka yaradığını düşündüğümüz okullara doğru koşturuyorlardı. Oysaki bu gereksizdi. Tüm bunların sonunda ne olacaktı? Bu kadar çaba ne içindi? Ortalama altmış yıl kendimizi bu şekilde mahvetmek aslında bizi zaten ölü kılmıyor muydu? Biz buraya yaşamaya gönderilmişken kendimize yaptığımız bu işkenceyle yok ediyorduk kendimizi. Hiçbirşey iyi olmayacaktı. Kafamı iki yana salladım. Hayır, birşey iyi olacaktı.
Bizim için iyi olan tek şey ölüm olacaktı.
Son zamanlarda ölümü ne kadar da fazla düşündüğümü göz ardı ederek oturduğum banktan kalktım ve okulun içine girdim yeniden. Teneffüs bitmiş olmalıydı. Ellerimi ceplerime yerleştirdim ve neredeyse donacak olan ellerimi ısıtmak için yumruk haline getirdim.
Devamsızlıktan okuldan atılmak istemiyorsam okula gelmek zorundaydım. Aslında bu o kadar da umrumda değildi. Hale'yi merak etmiştim sadece. Onu okul dışında yakalamak epey zor bir iş olduğundan nasıl olduğunu okula gelerek öğrenmeye karar vermiştim.
Merdivenlerden çıkarken domuz suratlı müdürümüzü görmemek için hızlı davrandım. O adamı hiç sevmiyordum. O sıra da yanımda yürüyen kişiye bakmamla Kuzey'i gördüm.
"Naber?" Her zamanki gibi yüzünde klasik bir ifade, üstünde okul formasından bir parça kravat ve siyah pantolon vardı. Siyah asker botları eski olmasına rağmen parlıyordu.
Bana selam vermesine şaşırarak hızımı düşürdüm. Koridorda yanlızca ikimiz vardık. "İyi, senden?"
Omuz silkti. "Aynı." Biraz düşündü. "Batuhan'la nasıl gidiyor?"
Koridorun başında durarak sohbeti bitirmesini bekledim. "Ne nasıl gidiyor?"
Kafasını yavaşça yere eğdi. Neyden bahsettiğini bilmiyordum ama birşeyi biliyordum; bu koridorlar Kuzey ve beni ilk defa yan yana görüyordu. Aslında bende ilk defa görüyordum. Onunla doğru düzgün konuşmak hiç nasip olmamıştı.
"İlişkiniz."
Burnumu kırıştırarak ona baktım. "Bizim senin düşündüğün anlamda bir ilişkimiz olduğunu hiç sanmıyorum."
Kafasını kaldırarak bana tuhaf tuhaf baktı. "Yani siz ikiniz sevgili.. "
"Hayır, değiliz. Neden sürekli bunu söylüyorsun? Geçen defa size geldiğimizde de aynısını söylemiştin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMBALAJ
Teen FictionOdamda oturmuş internetteki ünlülere bakarken bir anda aklıma düşen hırsla zayıflamanın sırrını araştırdım. Herşey internette bulduğum o blogla başladı...