Zayn - BriGht
Panic at the disco - Far too young too die
The neighbourhood - a little death
-
34. BÖLÜM
Asla güçlü biri olmadım. Asla istediğini koparan azimli ve çalışkan birisi de olamadım. Ya da kendine güvenen ve her zorluğun üstesinden gelen. Umut dolu ve arkadaş ortamının neşe kaynağı. Ben bunlardan hiçbiri olamadım. Yapabildiğim tek şey yemek yiyebilmek ve arta kalan zamanda bolca düşünmek oldu. Hayal kurmak ve asla gerçekleşmeyecek olan olayları kendi kendime yorumlamak. Sanırım bu yüzden bu hale gelmiştim. Aptalca şeylerin peşinden koşup gerçeklikten soyutlanarak tamamen kendi yarattığım bu dünyaya inanmış ve herşeyimi vermiştim. Dediğim gibi, aptalca şeyler.
Elbette hayat bazen istediğimiz gibi olmayabilirdi. Bazı günler büyük engeller yaşantımıza hakim olup sanki asla dipten kurtulamayacakmış gibi hisssettirebilirdi. Herşey boka sarar ve hatalar peşinizden gelirdi.
Ama benim yaptıklarım bunlar gibi değildi. Küçük masum bir hata ya da anneye söylenen beyaz yalanlardan değildi. Bu boktan olan birşeyi daha boka batırmak gibiydi. Zaten çamura batmış olan kıyafetlerinize birde yoldaki aracın çamur sıçratması gibiydi. Çamurlu giysiler temizlenemeyecek kadar kötü durumda olduğu için çöpe gitmek zorunda olurlar.
Benimde çöpe gitme vaktimdi.
Ormanda amaçsızca yürürken tek düşünebildiğim benim için herşeyin bitmiş olmasıydı. Elimde olan herşeyi kaybettiğimin farkındaydım ve canım yanıyordu.
Yemyeşil orman, ayaklarımın altında ezilen çimenler ve tepede parlayan büyük bir güneş vardı. Ağaçlar güneşi biraz kapatsada hala beni terletecek kadar görünüyordu.
Henüz gençtim. Tüm bunları yaşamak için gençtim.
Etrafımda döndüm ve saçlarımın sırtımı titretmesine izin verdim. Burası o kadar huzurluydu ki..
Gözlerimi kapattığımda herşeyi daha net hissedebiliyordum. Gözlerimde aydınlığa neden olan yakıcı güneş ışınlarını, ayakkabının altında ezilen kuru dal parçalarını, ellerimin içinde ki havayı.. Düşüncelerimi unutmasam da duyamıyordum. Bu güzeldi.Kulaklarımda gezinen bir melodi vardı. Dinlediğim herhangibir müzik olmalıydı. Dün ya da önceki gün dinlemiş olmalıydım. Ama sanki hala söylüyordu ormanda. Yankısı, canlı müziği ve kadının yumuşak sesi hala zihnimi okşuyordu.
Teenage craze...
Gözlerimi açtım ve hızla koşmaya başladım. Açıklığa doğru. Hızla koştum. Ciğerlerim ormandaki oksijeni solurken nefesimin kesildiğini hissettim. Boğazım hızlı soluk alıp verdiğim için yanıyordu. Bu güzel bu histi. Bana yaptığım hataları hatırlatıyordu. Veya hala hata yapabileceğimi. Çünkü bana yaşadığımı hissettiriyordu.
Onca yaşanan şeyden sonra yaşlanmışlık hissi sanki her uzvumu ele geçirmişti. Yine de yaşıyordum. Hala.
Ama yine eski bir ağaç gibi hissetmekten kendimi alamadım. Sorunlarım eski ağacın dalları gibi dallanıp budaklanmıştı.
Durdum.
Önümde uzanan denize ve kayalıklara vuran tuzlu suya baktım. Huzur verici bu görüntü az sonra çok daha farklı duygulara neden olacaktı.
Ama herşeyden önce yapmam gereken son birşey vardı.
Sırtımdaki çantayı çıkarıp kenarda duran bir taşın üstüne koydum ve hiç düşünmeden içinden leptopu çıkarıp önüme koydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMBALAJ
Teen FictionOdamda oturmuş internetteki ünlülere bakarken bir anda aklıma düşen hırsla zayıflamanın sırrını araştırdım. Herşey internette bulduğum o blogla başladı...