Yayımlamayacaktım ama yazınca hemen yayınlamak gibi sinir bozan bir huyum var. Neyse umarım beğenir ve oy verirsiniz...
--------
#26. BÖLÜM
DUMAN
Hafta sonu, Batuhan'ın gidişinden sonra Kuzey'i acısıyla başbaşa bırakarak hastaneye gitmeye karar verdim. Taksiden inipte hastaneye gelene kadar ne düşüneceğimi şaşırmış bir şekilde etrafımı incelemiştim.
Batuhan gitmişti.
Blogunu okuyup tanıştığım çocuk gitmişti. Içimde oluşan boşluğu görmezden gelmek zordu. Onu özleyecektim ve bu acı veriyordu. Özlemek acı veriyordu.
Bir de Batuhan'ın gitmeden önce bana attığı o bakış vardı. O bakışı hayatım boyunca unutmayacaktım. Sanki hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Üzgün. Mutsuz. Batuhan hep karamsar bir insan olmuştu ama asla öyle görünmemişti. Ve şimdi benim yüzümden üzgün olması kötüydü. Ben kötü biri miydim? Ya da sürtük gibi mi olmaya başlamıştım? Belki de deliriyordum. Aklımı mı kaçırıyordum?
Ah, lanet düşünceler. Düşünmek yorucuydu.
Hastaneden içeri girip etrafıma baktım. Köşede ki kadın beni tanımış gibi gülümsedi ve yanına yaklaşınca bana yolu tarif etti.
Iki kat çık sonra sağa dön. Dediğini yaptım ve sonunda psikolog Ömer Otkul isminin yazılı olduğu ofise girdim.Buraya neden geldim bilmiyordum. Yanlızca birşeylerden emin olmam gerekiyordu. Takıntılı ve psikolojik açıdan sorunluydum, evet. Ama sanki geçen her dakika bu durum daha yoğun bir hal alıyordu. Neler olduğunu bilmeliydim.
Boyadığı her halinden belli olan sarı saçları ve korkunç siyah çatık kaşları ile pek beklediğim bir psikolog profili değildi ama yine de gülümsedim. "Merhaba."
Adam beni ince ince süzdükten sonra kafasıyla koltuğu işaret etti. Onu internetten bulmuştum. Şehirdeki ve neredeyse ülkedeki en iyisi olduğu yazıyordu. Ama daha şimdiden pişman olmuştum. Tanrım! Adam tuhaftı bir kere!
Bir kaç dakikanın ardından sessizce oturmaktan sıkılmış bir şekilde yerimde kıpırdandım. Ama adam umursamadı bile. Yanlızca kafasını kaşıyıp önünde ki kağıtlara birşeyler karaladı. Yemin ediyorum şimdi öldürecektim onu. Ve eğer buraya tonlarca para dökmüş olmasaydım masasına bir tekme atıp havalı bir şekilde defolup gidebilirdim. Ama maalesef buna katlanıyordum.
"Sen hastasın." dedi bir anda. Sesi kalın ve boğuktu. "Yalnızca psikolojik olarak değil, bedenen de hasta."
"Affedersiniz ama bunu test yapmadan nasıl anladınız? Bu çok saçma."
Adam dünyadaki en salak insana laf anlatmaya çalışıyormuş gibi tane tane konuştu. "Sen. Hastasın. Kolundaki çizgilere bak. Ya da göz altındaki morluklar. Peki ellerinin titremesi. Ya da sesindeki çatallaşma." Bilmiş bir ifadeyle yüzüme baktı. "Bu işe yıllarımı verdim ben. Ve yemin edebilirim ki sen bir blumiasın."
"Neyim?"
"Blumia." diye yineledi adam. "Yani her yemekten sonra pişmanlık duyarak kusma. Genelde depresyon sürecindeki kişiler aşırı kilo almaktan korkararak bir anda aşırı yemek tüketip sonrasında kusarak kendilerini rahatlatırlar. Ancak bir süre sonra yemek yememeye başlarlar." Bir kaç saniye beni süzdü.
"Sense büyük ihtimalle bu şekilde kilo verdin. Fazla zayıfsın ve ellerin çok fazla titriyor. Dediğim gibi hastasın. İstediğin birşeylere sahip olamamak seni bu duruma getirmiş olmalı." Kafasını ağır ağır salladı. "Ağır bir depresyondasın. Anlıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMBALAJ
Ficção AdolescenteOdamda oturmuş internetteki ünlülere bakarken bir anda aklıma düşen hırsla zayıflamanın sırrını araştırdım. Herşey internette bulduğum o blogla başladı...