#15. BÖLÜMMUTLU
Kış aylarında pek rastlamadığımız sıcak güneş, ışınlarını ihtişamıyla pencereden içeri salıyordu. Sıcak, sımsıcak bir hava vardı odamda. Ve ilk defa bir sabah karnım ağrıyarak uyanmamıştım. Dün Batuhan gittikten sonra sipariş ettiği peynirli katmeri ben yemek zorunda kalmıştım ve tuhaf bir şekilde yarısından çoğunu yemiştim. Ne zamandır doğru dürüst yemek yemediğim düşünülürse midem bayram etmiş olmalıydı. Üstelik kusmamıştım da. Aklım o kadar çok oyun hakkında plan kuruyordu ki bazen nerede olduğumu bile unutuyordum; kusmayı da diğer herşey gibi arka plana atmış olmalıydım.
Yorganın altından çıkarak dolabın karşısına geçtim. Bugün Kuzey'le tanışacaktım ve daha da önemlisi onunla konuşacaktım. Aklımda bir sürü soru vardı. Acaba benim hakkımda ne düşünecek? Acaba beni beğenir mi? Beni hatırlar mı? Hale varken beni sevebilir mi? Onu kendime aşık edebilecek miyim? Ve daha onlarcası...
Elime aldığım siyah pileli eteği üstüme tuttum. Bunu ve üstüne de kırmızı kazağımı giyebilirdim. Siyah diz üstü çoraplar ve kısa topuklu siyah botlarımla iyi olabilirdi.
Acaba Batuhan ne derdi? Bizi tanıştırırken ne olacaktı? Nasıl olacaktı?
Bugün cumartesi olduğu için ailem bir ilk olarak evdeydi. Beni böyle gördüklerinde nereye gideceğimi soracaklardı ve bende birşeyler sallayacaktım. Elimdekileri çabucak üstüme giydikten sonra aynanın karşısına geçerek kısa bir makyaj yaptım. Çantamı alarak Batuhan'lara ders çalışmaya gidiyormuş havası vermeye çalıştım. Gerçi etekle ders çalışmaya gitmek ne kadar mantıklıydı orası tartışılır.
Aşağı indiğimde kusmamak için zor tuttum kendimi, cidden. Annem ve babam yemek masasında oturuyor, babam annemin boynunu öperken bir yandan da elini karnındaki yeni kardeşim de gezdiriyordu. O an acaba annem bana hamileykende mi böyleydi diye düşünmeden edemedim. Sonra ben doğunca herşey yerle bir olmuştu büyük ihtimal. Gerçi bu öyle bir anda olmamıştı; ailem benden yavaş yavaş uzaklaşmış, gittikçe yalnızlığımla beni baş başa bırakmışlardı. Ben küçükken babamla oyunlar oynadığımızı, annemle güldüğümüzü hatırlıyordum. Ama bu anılar zamanla solmuş, eski bir resmin üzerine toprak atmıştı. Artık eski mutluluğumuz yoktu, anlayabiliyordum. Tüm bu mutsuzluk, tüm bu saçmalık benim yüzümdendi. Ben genelde gittiğim yerlere mutsuzluk görürürdüm.
Boğazımı temizleyerek geldiğimi belirtmek istercesine öne doğru adım attım. Babam anında geri çekilirken annem hala gülüyordu. Yüzünü bana çevirirken gülümsemesi yavaşça soldu. "İzbe nereye kızım?"
"Arkadaşımla ders çalışacağız. Gidebilir miyim?"
Annem önce beni süzdü sonra babama dönerek gözleriyle birşeyler anlattı. Ardından babam anlamış gibi bana baktı. "Kimmiş bu arkadaş?"
"Şey.." diye geveledim. "Buse. Evet, Buselere gidiyorum. Yeni tanıştık."
Annem pekte inanmış gibi görünmese de sorumlu ebeveyn modundan çıkarak beni onayladı. Ardından babamla saçma olaylarına geri döndüler.
Söylemiştim, evde kimsenin umrunda değildim. Evden çıkarken öyle hızlı çıktım ki neredeyse takılıp düşüyordum ama bir şey kapının önüne düşmemi engelledi. Kafamı kaldırarak kolumdaki ellerin sahibine baktım. Su yeşili çekik gözleri ve sert çene yapısıyla karşımda yunan tanrılarını aratmayan bir yüz duruyordu. Tek elini düşmemem için koluma sabitlemiş diğer elinde içtiği sigaranın izmaritini bulunduruyordu. Kendimi toparlayarak tanımadığım çocuktan yavaşça uzaklaştım."Affedersin..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMBALAJ
Novela JuvenilOdamda oturmuş internetteki ünlülere bakarken bir anda aklıma düşen hırsla zayıflamanın sırrını araştırdım. Herşey internette bulduğum o blogla başladı...