Öğle yemeği vaktine kadar uyumuş olduğumuza göre ikimiz de bu durumdan rahatsız olmamıştık."Asiye.." derken sesi kısıktı, uyandırmaya pek gönlü yoktu sanki.
Mahçup oldum biraz, utandım belki de... Başımı yavaşça kaldırıp etrafıma bakındım. Nerede olduğumuzu sorduğumda , Mersin e geldiğimizi söyleyip yoldan yüksek yeri gösterdi. Köy kahvaltısı yapacakmışız.
İkimiz aynı masaya karşılıklı oturduk, adamları arkamızda ki masaya geçtiler.
Mevsimin güzelliğini renkleriyle sergileyen çiçekler, havalar iyice ısınmadığından esen serin rüzgar ve her şeyi daha harika göstermeyi başaran Akdeniz manzarası.... Denizi izlemeyi, kokusunu duymayı çok severdim.
Sessizlik yeminimize uyup hiç konuşmadan kahvaltımızı yaptık. Zaten manzara mükemmeldi konuşsak kavga edip bozardık kesinlikle.
"Kalkalım"emir cümlesini başımla onaylayıp arabaya yöneldim. Arkamdan
"Sen hiç acıkmaz mısın?" dedi.
Ben yine yemeden sofradan kalkmıştım. Günler geçtikçe neredeyse tamamen iştahımı kaybetmiştim. Sıkıntılar içinde yaşamaya çalışırken rahat olamıyordum ve haliyle midem durumdan etkileniyordu. Yediğim her lokma zehir oluyordu.
"Belki bir gün acıkırım!" dedim ve arabaya bindim.
Hoşuma gidiyordu sorması, dikkat ediyor olması. Beni görmüyor olsaydı yemediğimi fark etmezdi.Yolda yaklaşık iki saat daha ilerlemiştik. Zafer elinde ki dosyayı inceliyordu. Ben de sıkıntıdan patlamak üzereydim. Artık ne kadar oflayıp durduysam dosyanın kapağını sertçe kapattı.
"Sabret biraz, az kaldı !" dedi.
"Sabredemiyorum ama ...." dedim. Kendini sakinleştirmek adına derin nefes aldı.
"Kendini oyala! Bir çare bul, telefonundan oyun oyna mesela, resim çek.... bir şeyler yap işte!!"
O kadar sıkılmıştım ki söylediğini yapıp telefonumu çantamdan çıkardım. Bir tane oyun vardı, neden daha fazla yüklememiştim ki ....
"Zafer, senin telefonun da oyun var mı?" dediğimde dosyadan gözünü ayırmadan
"Saçmalama!" dedi. Aman normal cevap verse şaşırırdım zaten.
"Kusuruma bakmayın büyük Patronların oyunu olmaz, düşünemedim. Cahilliğime verin lütfen" deyip alay ettim. Söylediklerime aldırmadan işine devam etti.
Zafer'den umut yoktu, biraz da Yusuf'u rahatsız edeyim istedim. Ön koltukların arasından başımı uzatıp dirseklerimi dayadım.
"Yusuf, sen konuşmayı biliyor musun?" dedim.
Adamın üretiminde ham madde olarak kaya kullanılmış olmalıydı. Taş gibi sert, duygusuz, tepkisiz, kalıbını bozmadan duruyordu. Yüzünde ki ifade değişmeden
"Bir emrin mi var Yenge" dedi. Kalın sesi ile yenge etiketini yapıştırması ilginç oğlu ilginçti işte.
"Evet, bana cevap ver! Evli misin?"
"Hayır!"
"Sevgilin vardır"
"Hayır!"
"Ailen"
"Hayır!"
"Ağaç kovuğuna mı anne dedin"
"Hayır!"
Allah'ım, sabır sınavlarından en zoruyla sınıyorsun beni, sana sığınıyorum Ya Rabbim.....
"Tamam Yusuf konuşma daha iyi! Radyoyu aç bari"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esmer Rüya 2 -inat- ( Tamamlandı )
Roman d'amourKapak: @MasalByk Çukura düştüm ben.. Dört yanım zifiri karanlık.. Gökyüzü küsmüş, yıldızlar saklanmış... Bağırmaya yardım dilenmeye hakkım yok. Yanımda birisi var ama hali benden beter. Ona baktığımda yüzünü göremiyorum. Ellerinde kurumuş kan iz...