EMPUSA - MÜHÜR
08.01.19
Buraya, başlama tarihinizi ve saatinizi not almayı unutmayın, lütfen.
--
Karanlığın lanetli bir büyü misali sindiği topraklarda ağır adımlarla ilerliyordu. Acısı ağır geliyor, nefesini kesiyordu.
Soğuk, işlenen bütün cinayetlerden intikamını almak istercesine, yeryüzündeki hükmünü sürdürüyordu.
Yağmur damlaları, laciverte boyanan gökyüzünden, aheste aheste süzülüyor, gözyaşlarının ıslattığı yanaklarını usulca okşuyordu. Sanki teninde bıraktığı, o tuzlu geçitlerin izini silmeye çalışıyordu. Lakin o izleri hiçbir şey silemezdi. O zümrüt yeşili, keskin gözlerden saf acı boşalıyordu. Güzel yüzündeki elmacık kemikleri, tuzlu mayhoş tadın zevkine varırken, yağmur damlaları yarım kalmasına vesile oluyordu.
Acı bütün bedenini, zehirli bir sarmaşık misali sarmalıyor, esareti altına aldığı her bir zerresini yakıp kavuruyordu. Tam kalbinin ortasında bir ateş, cayır cayır yanıyordu. Bu ateşin kelime anlamı ise; acıydı. Kalbini küle çevirmiş, yavaş yavaş bütün bedenini ele geçiriyordu.
Parmak boğumları, ıslak toprağın ölü ruhuna bulanmış, uzun tırnaklarının etiyle birleştiği bölümden lanetli bir sıvı karanlığı delip geçmek istercesine, süzülüyordu. Bir ruhun dağıldığı toprak, bir başkasının kanıyla ödüllendirilmişti.
"Ölmedin, baba!" Acısı gırtlağını zedeliyor, ses tellerini tahriş ediyordu. "Beni bırakmadın!" Her şeyi unutmak istiyordu. Hafızası silinsin istiyordu.
"Toprağın altından tek başına çıkamazsın," haykırışı boğazını parçalamak istercesineydi. Sesi boş mezarlıkta yankılanıyor, uğursuz bir gürültü çıkartıp, yok oluyordu. "Sen hareket edemezsin ki!"
"Ne istediler senden, baba?" Parmak uçlarına, küçük taşlar batıyor, uzun tırnakları teker teker kırılıyordu. Islak toprağı eşelemekten, elleri büzüşmüştü. "Sen kimseye zarar veremezsin ki!"
"Yanılıyorsun, küçük."
Kulaklarını uğuldatan bir ses beyninde yankılanırken, parmakları işlevini kaybetmişcesine durdu. Bulanık gözleri birkez daha acıyla sızladı. Yalnız değildi. Oysa o yalnızlığı severdi.
Bakışlarını kaldırıp, sokak lambasının altındaki silüete baktı. Mezar taşlarının arasından, dik duruşuyla ve rahat tavrıyla kızın gözlerine bakıyordu. Fakat kız bunu göremiyordu. İrisleri pusluydu. Zira adam ışığın tam altında durduğu için gözleri, bir resim kalemiyle gölgelenmiş gibi, kapkaraydı.
Kız, konuşamadı. Adeta dili lâl olmuştu. Fakat adam, kızın korkusu ve sessizliğiyle ilgilenmiyordu.
"Bedeninin kontrolü elindeyken, zarar verebiliyordu." dedi, duygu barındırmayan, buz gibi bir sesle, "Ah, doğru ya. Sevgili baban, bedeninin kontrolünü hiç kaybetmemişti."
Kız anlamıyordu. Bedeni dış etkenlere karşı bir kalkan yaratmış, gelen her hangi bir uyarıyı umursamıyordu. Öyle ki, gözleri kapalıyken bile tedirgin olan bedeni, şu an çırılçıplak olan ruhuyla karanlığa teslim olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EMPUSA MÜHÜR | VUSLAT -18
ChickLitSessizliği dinliyordum. Seneler evvel sırdaşımken şimdi en azılı düşmanımdı. Belki huzur kollarında gizliydi fakat benim için değildi, delirdiğimi göremiyor muydu? Ben karanlığın soğuk kollarına aşık olan o kadındım. Sessizlik beni çıldırtırdı. Ben...