30. BÖLÜM: "YIKIM"Bazen sen susmak istersin, gözlerinse haykırmak.
Kulak işittiği sesi görmek istemez mi? Ya da burun kokladığı nesneyi duymak? Ağız tattığı lezzeti duymak istemez mi? Ya da el, dokunduğu nesneyi?
Hep bir sorgu, hep bir çelişki içerisindeydi insanoğlu. Oysa Rabbim en doğru yolu göstermiş, yönümüzü şaşırmamamız için bizlere birden fazla, birbirinden güçlü ışık kaynakları sunmuştu.
Her daim yaptığımız gibi o ışıklara gözlerimizi kör ediyor, o yolları görmezden geliyorduk.
Belki de hep bu yüzden kaybediyorduk.
Hiçbir hareketlilik olmadığında, Uras umursamazca omuzlarını silkti ve anlamlandıramadığım bir hızla yere eğilip arabalara hizaladığı silahı ateşledi. Sesler kesildi, nefesler tutuldu. Uras yerden kalkarak silahın namlusunu tekrardan arabaların filmle kaplı camlarına çıkardı.
Arabaların tekerleri patlamış bir balon misali hızla sönerken, dudaklarımı büzdüm ve o göremesede başımla onayladım. Çok geçmeden, ya beş saniye ya da on; iki arabanın kapısı da aynı anda açıldı ve içlerinden çıkan kişiler, sanki ağır çekimde gibi gözlerimizin önüne serildi.
Kaşlarım alnıma doğru yükselirken, "Ulan!" diye bağırdı Uras öfkeyle, "Topunuzu sikerim, pezevenk herifler!"
Seyit ellerini kafasının iki yanına kadar kaldırmış, "Kardeşlerim, güzel kardeşlerim," diye bağırmıştı bozuk bir Türkçe'yle, "Biz suçsusuz!"
Kalp atışlarım göğsümü parçalamak istercesine çarparken, Ecmel usulca arabadan indi.
"Tekerlekleri siktin oğlum!" diye bağırdı Ziya, "Döl israfısın ya!"
Uras silahını tekrardan beline yerleştirdiğinde, "Düzgün konuş, canımı sıkma." diyerek net bir uyarıda bulundu.
Ziya'nın dişlerini sıkmasıyla beraber çenesini kaldırdı ve "Uras, farkında mısın bilmiyorum amına koyayım ama iki arabayı da siktin lan!"
"Fazla konuşma," dedi Uras aynı sertlikle, onu ilk defa bu denli öfkeli ve ciddi görüyordum. Doğrusu bu hali beni ürkütmüştü. "Ne diye peşimizdesiniz siz?"
Seyit'in mavi gözlerinin ağırlığı üzerimdeyken, ona sorgulayıcı bakışlar atıp başımı iki yana salladım. "Önüne dönsene sen." Net sesim karşınında dudakları keskin bir açıyla kıvrıldı ve "Bu kadın kesinlikle benim yengem." dedi ve aynı surat ifadesiyle Ecmel'e döndü, "Baksana sarılı, sence de aynı Karan Bey değil mi?"
Seyit denen adamı ilk gördüğümde orta yaşlı biri sanmıştım lakin şu an, o gün olgun kıyafetler tercih ettiği için onu tahminen yaşının iki katı daha büyük gördüğümü düşündüm. Üstelik bıyıkları, fazla kiloları ve kahverengi gözleri yok muydu? Şu an onlardan eser yoktu, aklım karışmıştı. Karşımdaydı ve üzerinde yapılı vücudunu saran bir tişört, altında ise uzun bacaklarını sarmalayan bir kot pantolon vardı. Yüzünü sert gösteren, keskin kemikleri vardı ve saçları kestane rengiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EMPUSA MÜHÜR | VUSLAT -18
ChickLitSessizliği dinliyordum. Seneler evvel sırdaşımken şimdi en azılı düşmanımdı. Belki huzur kollarında gizliydi fakat benim için değildi, delirdiğimi göremiyor muydu? Ben karanlığın soğuk kollarına aşık olan o kadındım. Sessizlik beni çıldırtırdı. Ben...