8. BÖLÜM: "HİSLER"
Yüzüme baktı. Bal sarısı gözlerini çok severdim. O da benim zehirlerimi severdi. Yani, öyle derdi.
Şimdi o gözlerde acı vardı. Karanlık bakıyordu, beni kurtarmayacak mıydı?
"Oktay!" diye bağırdım, çırpınırken, "Oktay yalvarırım yardım et!"
Fakat yapmadı. Beni kurtarmadı. Beni o gece, o ıssız ormanda, yaşarken ölmeye mahkûm etti.
"Oktay!"
Gözlerim birden açılırken, kan ter içerisinde kalmıştım. Derin derin nefesler alırken, sağ elimle saçlarımı düzelttim.
"Bu daha ne kadar sürecek?" diye sordu, yalnızca derin derin aldığım solukların, boğuk sesinin olduğu arabada, "Çok sık kâbus görüyorsun, bu gün içerisinde iki etti."
Parmaklarımla şakaklarımı ovuşturdum ve "Korkularımı tetikliyorsun, Karan." diye fısıldadım. Fakat o, söylediğimi duymazdan gelerek, "Oktay kim?" diye sordu.
Sessiz kaldım. Oktay birisi değildi. Oktay diye birisi yoktu. Oktay hiç kimseydi.
"Kaç saattir yoldayız?" diye sordum acı kokan nefesim eşliğinde, "Çok uyumuşum, sarhoş gibiyim."
Sinyal verip, karanlık bir yola girerken "Altı," dedi, "Ve sürekli uyandın. Seni yoran gördüğün her ne sikse o."
Bilinçsizce başımla onayladım. Evet, kâbuslarımdı beni yoran.
Kalçamı kapıya yaslayıp, cenin pozisyonu aldım ve kollarımı başımın altına yerleştirip, gözlerimi büyük bir ciddiyetle araba kullanan Karan'a çevirdim.
Dik oturuyordu. Kaşları çatık, safirleri keskindi. Ara ara arabanın içerisini aydınlatan sokak lambalarının ışıkları yüzünü gölgelendiriyor, keskin yüz hatlarını sarımtırak bir renge boyuyordu.
Dudakları etli ve güzeldi. Bir erkeğin dudaklarının kalın olması, üstüne benim dudaklarıma kıyasla daha dolgun olması canımı sıkıyordu. Kirpikleri, uzun zehirli birer sarmaşık gibi göz kapaklarına saplanmıştı. Ok gibi sivri, siyah kadar asildi.
Yakışıklıydı. Çok yakışıklıydı. Aksini iddia edemezdim. Fakat bu güzelliğin, buz tutmuş bir kalbe, herhangi bir faydasının dokunacağını sanmıyordum.
Derince iç geçirdim.
Ellerinin üzerinde; içi boş bir taslakla küçük bir kızın yüzü vardı. Bu dövme, iki elinin üzerinde de vardı. Fakat sağ elindeki kızın yüzü daha tombuldu. Parmaklarının üzerini roman rakamları lekelemişti. Tırnaklarının hemen altında, elmas ve tuhaf şekillere sahip semboller vardı. Bu iki karalamanın uyumu mükemmeldi.
Roman rakamlarının tarihi, 18 Ekim 2016'yı gösteriyordu.
CLXXXMXVI
Babamın sonrasında felç kaldığı kazanın tarihiyle birebir uyuşuyordu! Kaşlarımı çattığım esnada, araba durdu.
"Güzel mi?"
Şaşkınlığım üzerine dalgınca, "Ha?" diye sordum kabaca.
"Manzara diyorum," dedi ifadesizce, "Güzel mi?"
Gözlerimi devirdim ve "Evet," dedim alayla, "Çok güzel."
Sırıttı ve üzerime eğilip, yanağımdan makas aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EMPUSA MÜHÜR | VUSLAT -18
ChickLitSessizliği dinliyordum. Seneler evvel sırdaşımken şimdi en azılı düşmanımdı. Belki huzur kollarında gizliydi fakat benim için değildi, delirdiğimi göremiyor muydu? Ben karanlığın soğuk kollarına aşık olan o kadındım. Sessizlik beni çıldırtırdı. Ben...