35. BÖLÜM: "İHANETSEVER"

6.1K 245 116
                                    


35. BÖLÜM: "İHANETSEVER"

Ruhum yalanlar ve acılarla boğuşurken, bütün çıplaklığıyla gerçekler koltukaltlarım ve diz kapaklarımın altından kavrayarak beni yeniden hayata döndürdü

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ruhum yalanlar ve acılarla boğuşurken, bütün çıplaklığıyla gerçekler koltukaltlarım ve diz kapaklarımın altından kavrayarak beni yeniden hayata döndürdü. Güneş ışığı acımasızca gözlerimi yakarken, elimin tersini, rahatsızlığımı yok etmek istercesine havaya kaldırıp, büyük olasılıkla pencereye doğru uzattım. Güneş ışığı kesildi lâkin yüzüme bir gölge düştü. Ardından ise derin, mayhoş bir koku: yanan bir gülün etrafa saçtığı kokuyu andıran bir koku. Gül aromalı bir mumun kokusu. Izdırap gibi, yandıkça yakan, yaktıkça yakan. Gözlerim anında açılırken, elimi hızla geri çektim.

Yatağımın karşısında, sırık boyuyla dikilmiş beni mi izliyordu? Kaşlarımı çatıp usulca doğruldum ve yüzüne çevirdim sert bakışlarımı. Güneşi bezdiren yağmur, hoyratça odanın pencerelerini dövüyordu. Yüzünde gezinen bakışlarım, morarmış ve kırmızı, silik halkaların oluştuğu gözaltlarında gezinirken, dikkatimi en çok kızarmış ve dakikada bir gürültüyle nefesini içeriye çektiği burnu çekmişti.

Genzinden yükselen boğuk ve hırıltılı bir sesle, "Yirmi dört saattir uyuyorsun." dedi. Ardından, normalinden daha da kalın olan sesini düzeltmek istercesine boğazını temizledi. "Kalkıp biraz yürü ve temiz hava almaya çalış. Kendine gelmelisin." Bakışlarını dalgınca üzerimde gezdirdi. Ardından ise elinin tersiyle alnını kontrol etti ve parmaklarıyla şakaklarını ovalayıp kapıya yöneldi. Adımlarının öncesine nazaran güçlü olmadığını çaresizce izlerken, eli kapının kulpunda duraksadı ve arkasına dönmeden, "Sandığın gibi de hamile değilsin, Özateş." diye homurdandı. Boğuk sesinin el verdiği kadarıyla sırıttığını işitebilmiştim, "Yalnızca kendini çok hırpalamış ve bitkin düşmüşsün. Yemek yememek için yemin falan mı ettin? Midende, yemek borunda ve dişlerinde hiçbir soruna rastlamadık."

Sarsıldığına şahitlik ettim, "Bana başka bir açıklama borcun var. Yaşamak için yemek yemelisin, biliyorsun değil mi?" Şaşkındım. Fakat bunu ona yansıtmadım. "Yaşamak için sana ihtiyacım var." da diyemedim. Yalnızca en iyi yaptığım şeyi yaptım ve sustum.

Sessizliğimde her zamanki gibi bana eşlik etti. İşte, bundan nefret ediyordum. Aylarımı sesinin tınısını unutmamak adına kendimle savaşarak geçirmişken, o yıkımım olan sesinden beni mahrum etmesindi. Bunu hiç istemiyordum. Sahi, o ne yapmıştı? Perişan olduğunu söylemişti, canının yandığını ve onun çektiği acıyı çekmediğimi. Adının Evren olduğunu öğrendiğim çocuk, onun sürekli alkol aldığını ve tek kelime etmeden aynı benim gibi yemeden içmeden kesildiğini söylemişti. Şimdi ise birkaç adım ötemde, onun gibi bir adamı dahi yıkabilecek kuvvette bir griple savaşıyordu. Üstelik ayakta duracak mecali yokken dahi benimle ilgileniyordu. Bencillik iliklerime aşınan bir zehirdi, ben zerre kadar bencildim. Olması gerektiği kadar.

Aylar öncesinde onu deli gibi merak ederken, hastalanır diye korkarken, dilimden ve zihnimden sakındığım başıma gelmişti. Somurtarak iç geçirdim fakat bakışlarım ensesine kadar uzanan kanat dövmelerindeydi; iki kanat vardı. Ve ikisi de ikiz kardeşlerini simgeliyordu. Gözlerim ellerine kaydı, yine iki elinde de iki kız çoğuna ait simalar vardı. Bunlar da kardeşleriydi. Karan acılarını bedenine kazımıştı. Ruhsal acısını fiziksel acıya çevirip bedenine gömmüştü. Amacı bu muydu? Ruhunu kemiren ve usul usul yok eden soyut acıyı, fiziksel bir acıya çevirip bastırmak mı istemişti? Ya da intikamını hiçbir zaman unutmamak adına bedenini bir alacaklı defteri olarak mı sunmuştu kendine? Gözle görülür, akla yatan birkaç şey mi planlıyordu? Her ikisi de olabilirdi. Hatta bilmediğim başka şeyler de.
Bunların cevabını ondan başka kimse veremezdi bana. O da vermezdi ya neyse.

EMPUSA MÜHÜR | VUSLAT -18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin