Ben geldimmmm. Çok çok özledim. Çok çok beklettim. Ama sevin beni, ben sizi kocaman seviyorum.:)
Bütün herşeyi ortaya serip kaçmıştım. Ama bu bölüm Evren'in ağzından ve onun hayatını tanıyoruz. Bence hepimiz onu anlayacak, üzülüp neden diyeceğiz.
Kitabımın bu bölümüyle ikinci kısmına geçtik sayıyorum. Neler olacak bende çok heyecanlıyım. Ve yorumlarınızı çok çok merakla bekliyorum.
Çok konuştum. Bol keyifli okumalar.:)
2.KISIM
Ben Yavuz Evren Özdemir.
Bu hayatta en iyi yaptığım şey yazmak. O nedenle okuyorsunuz bu satırları. Belki benim hayatımın çok da ahım şahım yönleri yok. Duygu sömürüsü de yapmak istemem, bu hayatta ne acıların olduğunu biliyorum, herkesin acısının bir başkasına zor geldiğini, dünyanın bir ucunda açlıktan ölen çocukların da olduğunun farkındayım.
Ama yine de anlatmak istiyorum. Bütün amacım dertleşmekte olabilir, orasını boş verin. En iyisi ben yazayım.
Ben otuz iki yaşında altmış iki yaşındaymış gibi hissediyorum. Otuz iki yıllık hayatıma her şeyi sığdırdığımı düşünüyor ve artık yaşamamın bir anlamı olmadığını hissediyorum.
Annemi zar zor Almanya uçağına bindiriyorum. Hala benim için endişeli, onun için, yüzümde onu ne kadar kandırdığımı sansam da bazen annem olduğunu unuttuğum sahte gülümsememle yolluyorum onu.
Bir süre önce ameliyat oldum. İyi olduğuma ikna edebildim annemi ama sık sık yanıma gelmekten vazgeçiremedim. Aklı bende kalıyor, biliyorum. Şimdi ablamın yanına Almanya'ya dönüyor. Yakın bir zamanda da ablam gelecektir, eminim. Gelsin, yeğenim bana iyi geliyor. O kadar masum, o kadar güzel ki.
Huyum bu sanırım, her şeyi en baştan sırayla anlatamıyorum. Araya hep bir şeyler sıkıştırıyorum. Eğer en başa dönersek, çocukluğuma kadar gidebiliriz. Sıkılmaz mısınız? Siz bilirsiniz o zaman.
Ben babamın Evren'i annemin Yavuz'uydum. Mutlu bir çocukluk geçirdim. Yazar olduğuma bakmayın, uslu derslerinde başarılı bir çocuk değildim. Bütün gün süper kahraman kitapları okur, oradan oraya zıplardım.
"Oğlum bir yerine bir şey olacak, ne yapıyorsun ağacın tepesinde!" diye bağıran annemin sesi hala kulaklarımda.
"Ben bir kahramanım anne prensesi kurtaracağım." Derdim.
Çünkü babam anneme hep prensesmiş gibi davranırdı. Sevgi ile dolu bir evde büyüyen bir çocuğu, nerede görsem tanırım. Bende onlardandım işte.
Annem ve babam ailelerine rest çekerek evlenmişler. Ne anneminkiler babamı istemiş, ne babamınkiler annemi. Tabi o zamanlar ülkenin karışık hali de ortadaymış. Bir tarafta faşistler, bir tarafta komünistler, gericileri, bölücüler, insanın insan olarak değil de anlamsız madde olarak gören bir süre insan benzetmesi.
Evlenmişler. Büyük bir aşkla. Önce ablam Yağmur, sonra ben doğmuşum. Annemin babasının adıymış Yavuz. Annemle küs gitmiş bu dünyadan. Bu nedenle annem bana hep Yavuz der. Bir tek babam Evren derdi, o da gitti.
Neyse sırayla gidiyorduk değil mi?
Biz doğunca babamın ailesiyle araları düzelmiş ve babam ailesinden kalan matbaacılık işiyle uğraşmaya başlamış. O zamana kadar maddi durumumuz pek iyi değilmiş. Babamın gözlerinde telaşı ilk kez o gün görmüştüm. Ne zaman mı? Ben sekiz yaşındayken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇİM SENİN!
RomanceYazar olmak için daha doğrusu bir kez olsun ismini raflarda görmek için can atan bir kadın; Dünya. Kendi halinde, gizemli bir adam; Evren. Ve adamın seçim senin diyerek sunduğu teklifi kabul ederse kadın, neler olur? Neler olmaz ki? En önemlisi Aşk...