Bölüm 24. Şifa

3.3K 198 100
                                    


Merhabalar, dünya olarak öyle çok zor günler geçiriyoruz ki, öyle çok üzülüyorum ki bazen düşünmekten uyuyamıyorum. Umarım herşey bizler için umut dolu olur.

Ve yazdıklarıma bakınca iyi ki yazıyorum bu hikayeyi diyorum. Dünya ve Evren bana umut veriyor. Unutmamamı sağlıyor.

Umarım keyifle okur, unuttuğunuz bazı şeyleri hatırlarsınız. : )

...

Sihirli bir gücünüz olacak olsa, ne olmasını isterdiniz?

Uçmak? Görünmez olmak? Düşünceleri okumak? Hangisi? Bir kez olsun arkadaşlarınızla, çocukken bu konu hakkında konuşmuşsunuzdur. Bende küçükken farklı farklı özelliklerim olsun isterdim. Büyüdükçe istediğim her şeyin ne kadar anlamsız ve acı verici olabileceğini anladım. Uçmak mesela; özgür olmak belki altında yatan temel, ya da istediğimiz yere trafiksiz ulaşabilmek. İstanbul da yaşayanlar için belki bir derece anlaşılır olabilir. Ama saçma. Özgür olmak, uçabilmek demek değil.

Düşünceleri okuma; bu ise en beteri. İnsanı şizofreniye sürüklemenin ilk basamağı değil de nedir? Duymak istemediğin her şeyi bilmek, giderek seni yalnızlığa sürekler ve artık kendi düşüncelerinin içinde boğulmaya başlarsın.

Görünmez olmak; ulaşamayacağın hiçbir bilgi olmadığını bilmek. Bütün gizli durumları, hatta devlet sırlarını bile bilebilecek olmak seni nasıl bir yükün altında bırakır. Bilmek ama bir şey yapamamak. Her insanın özelini izleyebilmek, seni hırsız yapmaz mı?

Büyüdükçe sahip olmak istediğim her gücün, tezini kendimce çürüttüm. Ne kadar saçma olduğunun farkına vardım. Saçma ve imkânsız. Ama ilk defa, yirmi dört yıllık yaşamımda, sihirli bir gücüm olmasını bu kadar çok istememiştim.

Şifa. Şifacı olmak isterdim. Ellerim de bir güç olsa ve ben dokunduğum her insanı iyileştirsem. Bundan daha güzel bir güç olabilir mi? Bence olamaz. Ve buna tam da şu an öyle çok ihtiyacım var ki, size anlatamam.

Hastanedeyiz. Yan yana oturuyoruz. İçerde ki hastanın çıkmasını bekliyoruz. Sonra biz gireceğiz. İkimiz de konuşmuyoruz. Zaten dün geceden beri neredeyse hiç konuşmadık. Benim krize girmiş gibi durmadan ağlamam, onun ağzından düşmeyen ölüm kelimesiyle uyuduk. Sakinleştikten sonra kollarının arasına aldı beni. Özür diledi. Sadece binlerce kez özür diledi. Bende ellerimde şifa varmışçasına bütün gece yüzünü, saçlarını, sakallarını okşadım. Hıçkırıklarım yerini derin iç çekişlere bıraktı. Yatakta iç içe, birbirimize sığınarak yorgunluktan sızarak uyumuşuz.

Uyurken bütün kötülükler, umutsuzluklar nasıl da ardımızda kalıyor. Hiçbir şey düşünmeden yarı baygın öylece yatıyoruz. Ama gözlerimizi açtığımız anda, bütün düşünceler çevremizi sarıyor. Nefes aldırmıyor. Depresyonun en yakın arkadaşı olan uyku, o gece bizi az da olsa dinlendirmişti. Yoksa ikimizde hastaneye kaldırılacaktık. Durumumuz o derece vahimdi. Vahim ve korkutucu. Keşke, keşke şifalı olsaydı ellerim. Keşke...

"Dünya iyi misin?"

Sahi iyi olacak mıydık? İyi olacak mıydı?

"İyi miyim?" diyerek çevirdiğim bakışlarımdan korku o kadar net okunuyor olmalı ki, elleri sıkıca ellerimi kavrıyor. Oda korkuyor, artık dün geceden sonra, içindekileri döktükten sonra bundan eminim.

Ellerimi tutan adam, öyle güzel öyle özel bir adam ki, sadece benim içinde değil, bence bütün dünya için öyle. Bir yerde okumuştum, yazarlar için şu cümleyi kuruyordu.

'İnsan yaratan insanlar.' Ne doğru söylemiş. Bu ellerini tuttuğum adam insan yaratıyordu. Daha yazacak ve yaratacak çok şeyi vardı. Yarattığı insanları mutlu eden bu insan da mutlu olmalıydı. Onun yarattığı insanları okuyup mutlu olan yüzlerce insan için, yaşamalıydı. Yaşamak zorundaydı. Yazdıklarıyla bize şifa olmaya devam etmeliydi.

SEÇİM SENİN!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin