on dokuz

71.8K 4.2K 1K
                                    

Medyada birazdan Tarık'ın söyleyeceği şarkı sözlerinin tamamı var. Kısaca, Ben Fero - Demet Akalın. 😸

<>

"Hava kapalı ama akalım," diye şarkı söyleyerek içeri giren Tarık'ın omzuna geçirdim bir tane. Homurdandım. "Okuldayız mal nereye akıyorsun? Lavaboya mı?"

Bana omuz silkip turuncu sweatshirt'nin şapkasını kafasına geçirdi ve şarkıyı söylemeye devam etti. "Hava kapalı ama akalım, arabaya bindim yürü bakalım, tabii radyomuzda yine Demet Akalın, bi' kez olsun bizi çalmadın adamım." Kulaklık taktığı için söylediklerini duymuyordu. Duysaydı değil kendinden, direkt hayattan soğurdu.

Şuan bizim olduğumuz gibi.

Buket'le umutsuzca dersin başlamasını ve işkencenin bitmesini bekliyorduk. Tarık iyi çocuktu ama ses yeteneği yoktu. Onun pek yeteneği de yoktu aslında. Tek yeteneği Buket'i sinirlendirmekti.

Matematikçi geldiğinde Buket, Tarık'ın şapkasını açmış, kafasına bir tane yapıştırdıktan sonra şarkıyı kapatmasını söylemişti. Hayır ne diye vuruyorsun? Zaten 2 gram beyni vardı, o da gidecekti. Ben bunu bildiğimden omzuna vurmuştum.

Hoca daha günaydın demeden tahtaya dönüp soru yazdı. Bunu gören ben refleks olarak, "Yok daha ninjalar," dediğimde yanımda oturan Buket bana tip tip bakmıştı. Kız haklı tabii. Güldüm. "Eniştemden kalma bir şey ya, boş ver."

Omuz silkip önüne döndü.

"Işıl!"

Ferit hocanın bana seslenmesiyle adeta sırada sıvılaşmış, yere akmıştım. Sıranın altında, dizlerimin üstünde otururken Buket'e ellerimle saçma hareketler yaptım. "Gelmedi de, hastaymış de, yok en iyisi sen öldü de!"

Göz devirdi. "Tamam kısasın ama o kadar da değil maviş. Hoca seni çoktan gördü bile. Daha fazla rezil olmadan oradan çık ve gururla sıfırını alıp otur."

"Sağ ol ya," diye söylenerek saklandığım yerden çıktım ve hâlâ bana dik dik bakan hocaya döndüm. "Efendim hocam?"

"Tahtadaki soruyu çöz bakalım." Eliyle tahtaya yazdığı çince yazıyı gösterdi. Direkt çöz diyor bir de. Bir sor bakalım, bunu çözebilir misin?

Adam resmen bana 'seni seçtim Pikachu' der gibi bakıyordu.

Kaderime boyun eğip sıramdan çıktım, tahtanın karşısına geçtim. Yavaşça hocanın uzattığı tahta kalemi aldım ve aynı yavaşlıkla kapağını açtım. Yavaş hareket ediyordum çünkü ne kadar geç o kadar iyiydi.

Tam tahtaya ilk çiziğimi atıyordum ki kapı tıklandı, ardından içeri nöbetçi öğrenci girdi. Ağzını açtığında içimden dua etmeye başladım. Nolur beni çağırsın, nolur beni alsın. Al beni al!

"Hocam, müdür Işıl Ersay'ı çağırıyor."

Keşke başka bir şey isteseymişim.

Duyduğum cümleyle elimdeki kalemi öndeki sıralardan birine attım. "Vallahi ben! Hadi gidelim!"

Ben kapıya ilerlerken hoca durdurmuş, kağıt görmek istemişti. Nöbetçinin müdür imzalı kağıdı göstermesi üzerine çıkmamıza izin vermişti.

"Hızır gibi yetiştin var ya. Müdür çağırıyor demeseydin..." derken duraksadım. "Lan müdür niye beni çağırıyor?!"

Bakim. Bu hafta kimseyi -Laçin'i bile- dövmedim. Okuldan kaçmadım. Okulun mallarının ırzına geçmedim. Hocaların yüzüne karşı sövmedim. Sicilim temiz. Ee niye çağırıyor o zaman bu beni?

Kız omuz silkti. "Bilmiyorum ki bana söylemedi."

O yerine geçerken ben müdürün odasına girdim. Masasının başında oturan, kırklarının sonunda, esmer, despot bir adamdı Dursun Bey, namıdiğer müdürümüz. Ellerimi önümde birleştirdim. "Beni çağırmışsınız hocam."

Beni baştan aşağı süzdü ve hoşnutsuz bir sesle konuşmaya başladı. "Gömleğini pantolonun içine sok, üstüne renkli değil okul hırkasını giy, ayakkabılarının bağcıklarını bağla." Nefes almadan konuşmasından sonra aceleyle dediklerini yaptım. Hırkamı da çıkarmak zorunda kaldım. Bunun için çağırmamıştı herhalde. Konuşmasına devam etmesiyle bunun için olmadığını anladım. Saçlarımı işaret etti. "Seni asıl çağırma sebebim saçların. Duyduklarım doğruymuş, saçların okulun kurallarına aykırı. Saçını yarına kadar eski haline getiriyor ve toplayarak okula geliyorsun. Eğer yarında bu kılıkta olursan uyarı alacaksın. Bu kadardı, çıkabilirsin."

Ha?

Müdürümüz böyle şeylere takıktı ama öğrencileri çok görmediği için herkes kendi halinde takılıyordu. Ben de bir haftadır pembe saçla dolaşıyordum ama buraya kadarmış. Açık ve aralarında pembe olan saçlarımı gözüne daha çok batsın diye arkaya attım ve odadan ayrıldım. Hazır dersten çıkmışken tekrar girmeye niyetim yoktu. Koridorun sonuna doğru yürürken kendi kendime söylendim. "Duyduklarım doğru derken? Biri mi söyledi acaba saçımı boyattığımı? Kim lan o? Kesin Laçin malıdır. Başka kim olabilir ki? Beni ispiyonlayanı bir bulayım var ya..."

"Ee?"

Duyduğum sesle sıçrayarak arkamı döndüm. "İguana! Ne işin var senin burada?!"

Güldü. "Seni ispiyonlayanı var ya, ee? Devamını duymak için buradayım. Çünkü o kişi bizzat ben oluyorum da." Özgür'ün dedikleriyle ne tepki vereceğimi şaşırmıştım.

"Sen..." Ağzım açıldı. "Beni..." Şaşkınlıkla kaşlarımı çattım. "What...¿"

Beni takmadan son sözlerini söyledi. "Saçınla uğraşmaman gerekiyordu, cadı. Müdürünü duydun, yarın görüşürüz."

Ve gitti.

<>

Işıl'ın şaşkınlık tepkisini yazarken aynı zamanda mimiklerimle yaptığımı fark ettim. Karakterlerimi yazarken yaşıyorum resmen ya çıvdıvcam shhshshshdh

O değil siz müdürünüze ne diyorsunuz? Ben çok diyolağa girmediğim için hatırlamıyorum ama hoca deniyor galiba shshhshs

Not: Sweatshirt kelimesinin sonuna ek getirmek sıkıntılı diye hikayenin adı Polar olmuştu. Ayrıca ingilizce kelimelerin sonuna ek eklenirken okunuşu değil harflerin türkçedeki karşılığı dikkate alınır. Bu yüzden t'ün değil te'nin.

Not 2: Ablanız ayaklı imla kılavuzu, yapılan yazım yanlışları bilerek yapılmıştır. Diğer texting kurgularımda belirttiğim ama ısrarla anlamayanlar olduğu için bir de buradan yazayım dedim.

Seviliyorsunuz ♥
Instagram: bbhikayeleri.

POLAR | Texting ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin