altmış beş

31K 2.1K 452
                                    

"Işıl!" Bağırarak içeri giren Tarık'a baktım. Telaşlı gibiydi. "Tunç futbol antrenmanında ayağını kırmış galiba, herkes aşağıda."

"Kafası kalın onun ya," dedim rahatça. "Bir şey olmaz."

Tarık bana göz devirdi. "Kafası kırılmış demedim yalnız. Ayağı diyorum."

"Ha mantıklı!" Sıramdan çıkarken söylenmeye devam ettim. "Kafası kalın ya ondan kırılmadı. Tabii."

Hızla üçümüz sınıftan çıkıp bahçeye indik. Tunç yerde bacağını tutmuş duruyordu. Hemen başında Laçin vardı. Kabız olmuş gibi bir ifadeyle bakıyordu Tunç'a. Sanırım ağlamamak içindi bu yüzünün hali. Onun ardında da Özgür. İnsan bir haber verir yahu. Etrafta öğrenciler vardı ve hocalar.

Yanlarına gittim. Tunç'a yukarıdan bir bakış attım. "Ne oldu? Ölüyor musun?"

Acıyla buruşan yüzü gülümsedi. "Şansına küs. Henüz değil."

O sırada okulun içini ambulansın siren sesi doldurdu. Sağlık görevlileri onu sedyeye alırken Laçin hızlı davranarak ambulansa binmişti. O bindiği için bedenci Cahit hoca arabasına yöneldi. Özgür'ün de onunla gittiğini görünce takıldım peşlerine.

Hoca başta itiraz etse de çenemle başa çıkamamış ve bizi yanına almıştı.

Hastaneye geldiğimizde Tunç'u bir odaya almış, bize beklememizi söylemişlerdi. Laçin koltuklardan birine oturup depresyona girdiğinde Özgür yanına oturup sırtını sıvazladı. Benim buradaki görevim tamamen sevgilimi korumaktı. Ne me lazım hastanedeki stajyerlerden biri Özgür'üme sulanır falan.

Çok bok annecim!

"Oğlum!"

Koridorun başından duyulan sesle herkes oraya dönmüştü. Kırklarının sonunda esmer bir kadın kucağında bir kız çocuğuyla yanımıza geliyordu. Sanırım Tunç'un annesiydi. Yanımıza vardığında ayakta olan tek kişi ben olduğum için telaşla çocuğu elime tutuşturmuş, hocamızın yanına gitmişti. "Cahit Bey oğlum nasıl? Nerede?"

"Merak etmeyin Tülin Hanım, oğlunuz gayet iyi. Futbol antrenmanında ayağını burkmuş. Birazdan çıkarırlar. İsterseniz doktorun yanına gidelim."

Onlar yanımızdan ayrılırken ben kucağımda bana tuhaf tuhaf bakan kızla ayakta kalakalmıştım.

"Dayanamayacağım ben de gidiyorum konuşmaya!"

Laçin de hocamızın peşinden gittiğinde koridorda yalnızca üçümüz kalmıştık. Ben, Özgür ve küççük piremses. Özgür'ün yanına oturup bebeği kucağıma sabitledim. "Naber kız?" Burnunun ucuna vurduğumda gülümsedi. "Abin yaramazlık yapmış ha? Bana sakar diyor ama benden daha sakar çıktı. Ayağını burkmuş diyorlar sen ne diyorsun? Kırmış mıdır?"

"Agu bugu."

Kendince konuştuğunda onun sevimli haline güldüm. Gülünce üstten çıkan iki dişi gözüküyordu ve -meleğimden tatlı olmasın- çok tatlı oluyordu.

"Evet ben de öyle dedim," diyerek katıldım ona. "Kalındır bu çocuğun kafası, bir şey olmaz ona dedim. Doğru demiş miyim?"

Tombik yanaklarını sıktığımda ellerime vurdu. Sanırım bundan hoşlanmamıştı.

Abisi kılıklı, huysuz.

"Eline yakıştı."

Sesini duyduğumda varlığını unuttuğum sevgilime döndüm. Yüzündeki kocaman tebessümle bakıyordu bize.

Elimi tehdit eder gibi salladım yüzüne doğru. "Bana bak Özgür, sen bu aralar evliliğe çok vurgu yapar oldun. Umarım ciddi değilsindir."

Kahkaha attı. "Merak etme şimdilik ciddi değilim," dedikten sonra göz kırptı. "Zamanı gelince güzelim, zamanı gelince."

"Ne diyorsun Angela?" diyerek döndüm sevimli kıza. "Abiye inanalım mı? Sence doğru söylüyor mu bu abi?"

Küçük dudakları asıldı. "Abi!"

Ve ağlamaya başladı.

Kız abisine olanları mı hissetmişti acaba?

Hemen Özgür'ün kucağına verdim kızı. Ağlayan bebekle başa çıkılmazdı. Sonra ben ağlattım sanacaklardı. Bu işi çözse çözse Özgür'üm çözerdi.

Çocuğa uzaylı gibi bakıp, "Ağlıyor bu," dedi. Ya da çözemezdi. Göz devirdim. "Bebekler ağlar Özgür ilk defa görüyormuşsun gibi davranma. İki tane yeğenin var senin, bilirsin sen nasıl susturacağını."

"Bana diyene bak. Senin de iki yeğenin var. Sen sustur o zaman." Hâlâ ağlayan Angela'yı bana uzattığında koltuğun üstündeki Laçin'e ait olan pet şişeyi alıp, "Benim ellerim dolu, alamam," dedim ve iki elimle pet şişeyi tuttum.

Ayağa kalktı. Angela'yı omzuna yaslayıp koridorda yürümeye başladı ileri geri. "Fış fış kayıkçı, kayıkçının çakısı. Küp küp keser pattesi. Akşama çakı böreği. Angela yesin de büyüsün. Eee eee eee eee, pış pış pış pış."

Sözleriyle birlikte sırtını okşadığı kız susmuştu. Başı Özgür'ün omzuna düşerken sessizce, "Devam et," dedim çünkü bebek uyuyacak gibiydi.

Özgür beni onaylayıp saçma ninnisine devam etti. "Fış fış kayıkçı, kayakçıyı dövelim. Kayığına binelim, ovalarda gezelim. Akşam bara geçelim, meyve suyu içelim. Eee eee eee eee, pış pış pış pış."

Neyse ki kız küçüktü de dediklerini anlamayacaktı.

Tamamen gözlerini yumduğunda uyuduğunu anlayarak Özgür'ü durdurdum. "Tamam, bu kadar ninni yeter."

Bana dönüp, "Uyudu mu?" diye sessizce sordu. Başımla onayladım. "Uyudu. Ne güzel ninni sallıyorsun sen öyle."

İkimiz de güldük kısık sesle.

"Çocuklar?" Sesin sahibini görmek için koridorun başına baktığımızda karşımızda Tülin Hanım'ı gördük. Yanında Laçin, Tunç ve Cahit hocayla birlikte. Buraya kadar her şey normaldi ama arkalarında olan ve onlarla birlikte gelen diğer kişiyi gördüğümde kaşlarımı çatarak sordum. "Bahri amca? Senin ne işin var burada?"

<>

Ship alarmı ship alarmı shshhshshhs

Bilin bakalım kimle kim?

Baby baby baby uuuu.

Not: Hiç kimse hatırlamadığına göre şuraya not düşelim. Bahri, Buket'in babası.

Seviliyorsunuz ♥
Instagram: bbhikayeleri.

POLAR | Texting ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin