yirmi üç

66.8K 4K 530
                                    

"Sen," deyip sınıftan çıkmak üzere olan Tarık'ın yakasına yapışıp yanıma çektim. "Sen gel hele gel. Konuşacaklarımız var."

Karşıma geçip kollarını göğsünde topladı ve başını yukarı doğru kaldırdı. "Ben sana küsüm."

"O niye o?"

"Kankeytociğerinin arkandan iş çevireceğini, numaranı başkasına vereceğini düşündün." Omuz silkti. "Hıh küsüm işte."

Şuran kankamdan trip yiyordum.

Ama ben trip yemeyi değil, atmayı severdim.

Omzuna vurdum. "Sen bana küsemezsin, izin vermiyorum. Hem sana öyle dememin sebebi kuzenin. Hiç bahsetmedin bana bundan, neden?"

Kollarını çözüp yanıma geldi ve benim gibi duvara yaslandı. "Ne bileyim yahu ölçmedim ki? Tunç benim çok yakın olmadığımız teyzemin oğlu. Teyzem zamanında kaçarak evlenmiş, bu yüzden dedemler onu reddetmiş ama abla yüreği dayanamamış tabii. Annem yani, çok sık olmasa da görüşürler, biz de Tunç'la o zamanlar bir araya geliriz. Anlayacağın öyle 'canım kuzenim, bal kuzenim' tadında bir samimiyetimiz yok. O yüzden bahsetme gereği duymadım. Hem sen kimden duydun ki bunu? Tunç'la mı konuştunuz? Konuşacak kadar samimi olduğunuzu bilmiyordum."

Nefes almadan anlattığı hikayeye şaşırsam da bir yorumda bulunmamıştım. Büyüklerin davasına her zaman karışmama taraftarıydım.

"Ne samimiyeti be?" diye çemkirdikten sonra dün Tunç'la aramızda geçen konuşmayı anlattım. Kuzeninin ufak çaplı yaptığı hırsızlığa sinirlenmişti. Onu sakinleştirip telefonuna kilit koyması gerektiğini söyledim ama o ısrarla 'benim gizlim saklım yok' diyerek reddetti. Asıl nedeni telefonu her eline alışında şifre girmeye ya da sembol çizmeye üşenmesiydi ya neyse.

Madem kankamın kuzeniydi. Tunç'a daha iyi davranmam gerekiyordu ama davranmayacaktım. Bana ne?

Saçımı çektiği günü unutmamıştım daha.

İşlenen dört dersin ardından öğren arasına girmiştik. Sabahtan beri tuttuğum çişim 'artık beni sal' diyecek duruma gelmişti. Kantine inmeden önce Buket'e, "Ben bir lavaboya gideceğim, sen in çok kalabalık olmadan," demiştim. Aksi halde öğrencilerin hepsi kantine yığılınca yemeği geç alıyorduk. Yiyene kadar da öğlen bitiyordu. Turuncu yarim beni onayladı. "Tamamdır, seninkileri de alırım. Ayvalık tost, ayran?"

Başımı salladım. "Aynen, her zamankinden."

Sınıftan çıkıp ayrıldık. Lavaboya girip işimi hallettikten sonra çıktım. Lavabo yangın merdivenlerine daha yakındı. Kimsecikler görmeden hızlıca inerim diyerek o tarafa yöneldim. Kapıyı açacağım sırada duyduğum sesle duraksadım. Net anlaşılmayan bir ses geliyordu ama ben tanımıştım.

Özgür'ün sesiydi.

Kapı dinlemek huyum değildi ama nedense kendimi sessizce kapıya yaklaşırken bulmuştum. Hafifçe kapıyı aralayıp ne dediğini dinlemeye başladım. Sanırım telefonla konuşuyordu. Çünkü ondan başka birinin sesi gelmiyordu. Kendi kendine de konuşmadığına göre...

"Biliyorum abi... Ece'nin her gün bana kırgın bakması hoşuma mı gidiyor sanıyorsun?... Şimdi olmaz... Hayır önce Laçin'le konuşmam lazım... Neyse derse giriyorum ben şimdi sonra arayacağım... Tamam, yengeme selam söyle, görüşürüz."

Konuşmalarından duyduğum bu sözler tuhafıma gittiği gibi, hiçbir şey de anlamamıştım. Neden bahsediyordu bu?

<>

Sırlar,sırlar... Özgür'ün kimle konuştuğu belli ama ne konuştuğu belli değil. Ne ola ki?

Seviliyorsunuz ♥
Instagram: bbhikayeleri.

POLAR | Texting ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin