HÜKÜM 46

10.1K 456 78
                                    

Her gecenin bir sabahı olduğunu balkondan sızan gün ışığı sayesinde anlamıştım. Yarı uyanık yarı uyur bir gecenin sabahında tek başına uyanmak ise yalnızlığımın yüzüme çarptığı bir tokat oldu. Civan dün sözlerime kulak asmayarak gittiğinde kalbim kırılmıştı. Sanki biri eline kalbimi almışta lime lime etmişti. Avuçlarının içerisinde ezdikçe ezmiş, sonra onu parçalarına ayırmıştı. Ve sonra elime zorla tutuşturmuştu. Ellerimde tuttuğum sanki kalbim değilmiş gibiydi. İçinde tabuta koyulmuş benliğim vardı. Kalbimi değil, beni ezmişlerdi acımadan. Beni öldürmüşlerdi, beni yakmışlardı. Sabah olmuştu olmasına lakin kalbim hala karanlıktaydı. Gün ışığı görmemekle cezalandırılıyordu. Şu an başımı koyduğum yastığı dün gece acıdan ölürken çok ıslatmış, Civan'ın yastığını ise yere çalmıştım. Hala yatakta sıcaklığını hissediyordum. Yetmezmiş gibi kokusunu alıyordum. Burada olmasa bile benim canımı acıtıyordu, giderken bile beni ağlatmayı becermişti. Ona hem kırgın, kızgındım. Kırgın olmamın sebebi tartıştığımızda beni dinlemeyerek evden gitmiş olmasıydı. Her tartışmamızda evden gitmeyi kendine adet edinmiş görünüyordu. Gidiyordu fakat beni burada Hatun annenin ve Xezal ablanın soruları ile baş başa bırakıyordu. Sanki Civan'ı ben bu evde istemiyormuşum gibi bir algı yaratıyordu bu da. Ve bende bundan fazlasıyla rahatsızdım. Ona kızgın olmamın sebebi ise ona verdiğim değeri görmeyecek kadar gözlerinin kör olmasıydı. Korkmuş olamaz mıydım? Akıl tutulması yaşamış olamaz mıydım? Civan'ın eğlence anlayışı beni korkutmaktan geçiyordu. Ve bu korkuların içinde akılcı bir şekilde düşünmemi bekliyordu. Benim öyle düşünmemi bekliyordu da neden arkadaşı Sinan bağ evine geldiğinde kendisi bu eylemi gerçekleştirmemişti? Bende Civan'ın yaptığı gibi çekip gitmek istiyordum. Düşünmeden, sorgulamadan gitmek. Fakat mümkünatının olmaması elimi kolumu bağlıyor, beni bu eve, Civan'a mecbur bırakıyordu. Derin düşüncelerimi peşimden sürükleyerek başımı koyduğum yastıktan kaldırdım. Çıplak ayaklarımı zemine bırakırken içimi bir ürperti sarmıştı. Bu ürpertiyi yok sayıp elimi yüzümü yıkamak için odanın içindeki lavaboya doğru ilerledim. Kapıyı açıp içeriye girdiğimde ilk olarak gördüğüm aynadaki aksimdi. Ayna bile sen bu değilsin dercesine bütün çirkinliğimi yüzüme vuruyordu. Gözlerimdeki koyu halkalar uykusuz gecemi, gözlerimdeki şişkinlik ağlamalarımı temsil ediyordu. Aynaya baktıkça kendimden kaçma isteği uyanıyordu. Bu nedenle gözlerimi aynadan çekip musluğu açtım. Buz gibi suyun altına elimi yerleştirip avucumdaki suyu yüzüme çarptım. Beni suyun kendime getirmesini bekliyordum. Üzerime çöreklenmiş bütün duyguları alıp yok etmesini istiyordum. Elimi musluğun altından çıkartıp suyu kapattığımda havluyla yüzümü kuruladım. Üzerimi değiştirmek için içeri geri döndüğümde ilk işim dolaptan giyilecek bir şeyler çıkarmak oldu. Üzerimi hızlıca değiştirdikten sonra bu odada bir saniye daha bile kalmak istemeyeceğimin farkına varmıştım. Bu oda zihnimin tozlu noktalarını harekete geçiriyor, beni yüzleşmek istemediğim gerçeklerle baş başa bırakıyordu. Bu odada ne kadar az kalırsam o kadar iyi olacaktım. Üzerimi değiştirip, çıkardıklarımı kirli sepetine bıraktıktan sonra bir saniye bile beklemeden odanın kapısını açıp dışarı çıktım. Kapının önüne çıkmamla kendi odasından çıkan Hatun anneyi görmem bir oldu. Hatun annenin beni görünce gülümseyerek yanıma gelmesi ile bende zoraki bir tebessümü yüzüme yerleştirdim.

"Günaydın anne."

"Günaydın kızım."

diyen Hatun anne gözleriyle etrafı kısaca taradıktan sonra gözlerini bana çevirdi.

"Bizim hayta hala uyuyor mu yoksa aşağıda mı?"

Hatun anneye yalan söyleme mecburiyetinde beni bıraktığı için Civan'dan nefret ediyordum.

"Yok, anne. Uyumuyor. Aşağıda da değil. Toplantısı vardı herhalde. Erkenden çıktı."

"İyi bakalım. Hadi gel kahvaltımızı yapalım. Hem Xezal'de belki gelirim dedi. Çocuklar evde mızmızlanıyormuş. "

HÜKÜM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin