Episode Eight

8K 400 494
                                    

Jeon Jungkook Anlatımından;

Saat gece yarısını çoktan geçmişti bile. O elmaslarla kaplı olan silah geldikten sonra ne Lisa, ne de ben tek kelime bile etmeden yatağa girmiştik.

İkimizinde elleri  göğsümüzün üstünde bağlı, öylece uzanmış tavana bakıyorduk. Silahı kimin gönderdiği apaçık bir şekilde ortadaydı. Gözümü boyamaya çalışıyordu her zamanki gibi. Ve o lanet olası arzuları yüzünden tüm pisliklerine bizi de alet ediyordu.

Ama bu sefer olmayacaktı. Bu sefer başaramayacaktı. Masum bir insana zarar vermesine asla izin vermeyecektim.

Ben bir söz verdim ve o sözümden de dönmeye hiç niyetim yoktu. Ben Lisa'ya büyük bir söz verdim. Ve sözümden de asla geri dönmem.

Aramızdaki bu sessizlik onu da sıkmış olmalı ki bedenini kaldırıp yatağın başlığına dayadı. Ben ise hala yatar pozisyondaydım. Sadece bedenim ona dönüktü.

''Sence silahın üstündeki elmaslar gerçek miydi?''

Kurduğu bu cümleyi ilk 10 saniye idrak etmeye çalıştım. Daha sonra ise kahkahamı esirgemedim tabi.

''Sen ciddi misin Lisa? Bunu mu düşünüyorsun cidden.''

''Sadece konu açmaya çalışıyorum. Düşünmek bile beni geriyor.''

Gözlerimiz birbirine kenetliydi. Bana söylemek istediği şeyler vardı ama söylemiyordu, veya söyleyemiyordu. Bu sefer kendisinin söylemesini istiyordum.

Arada en fazla 1 dakikalık sessizlik oldu ve o sessizliğin sonunda Lisa konuşmaya başladı.

''Bana ne olursa olsun, özellikle bu konuyla ilgili her şeyi ne zaman anlatmayı planlıyorsun?''

Ben bile daha neler olduğunu bilmiyorken ona ne anlatabilirdim ki? Haklıydı. Ona anlatmak zorundaydım ama ne anlatacağımı bende bilmiyordum.

''İnan ne olduğunu ben bile bilmiyorum ki sana anlatayım. Her şeyi yerli yerine bir oturtalım. Daha sonra kendiliğinden belli olur zaten. Sadece zamana ihtiyacımız var.''

Çok güzel bakıyordu. Öyle güzel bakıyordu ki onu kollarımı alıp sıkı sıkı sarmak istiyorum. Ama yapamam. Ne hakla, kimi olarak. Belki bana ömrümde bu zamana kadar annem bu kadar güzel bakmıştır. Tanrım, tek bir dileğim var. Lütfen bu minik kadını ömrümün son damlalarına kadar göreyim.

Ben. Jeon Jungkook. Hayatında hiç ilişkisi olamamış adam, istiyordum. Hiçbir şeyi istemediğim kadar hemde.

O naif bedenini yatağa doğru kaydırdı ve yastığını düzeltti.

''Hadi artık uyuyalım, baya geç oldu. İyi geceler.''

Arkasını döndü ve upuzun sarı saçlarını yüzüme savurdu. Saçlarını yüzümden çekip ona gülerek cevap verdim.

''İyi geceler minik kadın...''

Bedenim hala ona dönüktü . Saçlarının kokusu buram buram burnuma geliyordu. Öyle bir rahatlatıyordu ki beni.

Elimi kaldırdım, saçlarına getirdim ama dokunacak cesareti kendimde bulamadım.

Bu kadın dışarıdan güçlü, yenilmez,yıkılmaz, sert ve bad girl gibi dursa da, aslında bu kadın çok kırılgan, naif ve en ufak bir şeye kırılabilecek bir kadındı...

Lalisa

Sabah gözlerimi açtığımda saat 7:30 idi. Kalkmaya çalıştığım sırada arkamdaki bedeni fark ettim. Jungkook kollarını karnımın üstüne çok sıkı bir şekilde sarmış uyuyordu. Kalbim çok hızlı bir şekilde atmaya başladı. Ah! Hadi ama. Sabah sabah bu ne heyecan.

Burning Passion / LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin