Episode One

15.6K 577 175
                                    

''Gözlerini kapat ve aklına gelen ilk şeyle yapmaya başla. Hadi Lisa yapabilirsin!''

Kulağımda kulaklık, elimde bir kurşun kalem ve masanın üstünde bir kağıt. Ne yapacağımı düşünürken Rose'nin beni korkutmasıyla ufak çaplı bir kriz geçirip kötü bakışlarımı ona attım.

''Tanrım! Rose bir gün beni korkudan öldürmeyi planlıyorsun herhalde!''

Rose sırıta sırıta sandalye çekip otururken bir önümdeki kağıda, bir de bana baktı.

''Gerçekten Moda Tasarım okumak bu kadar zor mu?''

Ona umursamaz bakışlar atarak omzumu silktim.

''Sadece ilham gelmiyor o kadar. Bu arada Jennie ve Jisoo unnie nerede?''

''Jisoo unnie evde, Jennie unnie'yi de bir öğretmen yanına çağırmıştı. Gelir birazdan.''

Tamam anlamında başımı sallayıp önüme döndüm. Aslında eskiz çıkarmıştım ama pek güvenemiyordum kendime. Herkes çizimlerimin güzel olduğunu savunurdu, ama ben onlara pek kulak vermez kendi düşüncemi takardım.

Aklımdan sonra devam ederim dedim. Kalemimi çantama attıktan sonra etrafa bir göz gezdirdim. Sonbahar gelmişti, hatta gidiyordu bile. Havada öyle bir esinti var ki insanın sarhoş olmasını sağlayacak türdendi. Keşke bu hava beni bir an sarhoş etse de her şeyden, herkesten bir anlığına yok olsam diye düşündüm. 

''İşte bizim yaralı Jendukie de geliyor.''

Jennie unnie adeta solgun ve bitmiş bir halde yanımıza gelip elindeki tüm eşyaları masaya fırlattı ve sandalyeye kendini bırakıp başını omzuma koydu.

''Gerçekten 4 saat arka arkaya tasarım yapmak hiç iyi bir şey değil, kimseye önermiyorum. Yapımda ve yayında emeği geçen herkese bela okuyacağım bundan sonra. Beynim zonkluyor resmen.''

Rose kahkahalarla gülerken ben ise unniemin yanağını okşuyordum. Jennie unnieyi en iyi anlayacak kişi bendim. Çünkü aynı bölümü okuyorduk.

''Gül sen Rose gül. Yarın stüdyodan çıkamazsan bizde sana aynen böyle güleceğiz.''

Jennie unnie ile ben Rose'nin yüzüne baktık ve bu sefer gülen taraf biz olduk.

''Tamam canım o kadar şey etmeyin hani... Aaaaa! Benim gitmem gerekiyor. Nasıl unuttum. Ödev teslim etmem gerek. Akşamki partide görüşürüz. Öptüm bebekler!''

Rose'nin bu dediğiyle anlamsız bakışlarımı ondan çekip Jennie unnie'ye döndüm.

''Ne partisi bu unnie? Benim niye haberim yok?'' 

Jennie unniem kaşlarını çattı ve yüzümde şaşkın bakışlarını gezdirdi..

''Ne demek yok. Ben sana söylemedim mi?'' 

Suratına bön bön bakmamla elini alnına vurdu.

''Tabi ya sana söylemeyi unuttum ben. Çizim yaparken akıl mı kaldı bende. Hani Jisoo unnie'nin arkadaşı var ya Taehyung. Arkadaş grupları var hani hatta barları bile var. Kendi evlerinde bir parti veriyorlar. Belki biliyorsundur içlerinden 4 kişi mezun oldu şuan sadece 3 kişi burada okuyor. Zaten ikisi son sınıf Jisoo unnie gibi, diğeri de seninle işte. Demem o ki bu akşam kopuyoruz Lalisa!''

Tam ağzımı açıp itiraz edecektim ki parmağını dudağıma koyup bir şşt sesi çıkardı.

''Hayır tatlım. Dördümüz de gidiyoruz. Şuan saat 1 ve yarım saat sonra hepimiz çıkarız okuldan. 8'de de partiye gideriz.''

Hepsini doğal olarak duymuştum. Ama hiç canlı olarak görmemiştim. Ya da görüp görmemezlikten de gelmiş olabilirdim. Ama mümkünse görmek de istemiyordum.

''İyi de ben onları daha önce görmedim. Görmediğim insanların partisinde ne işim var benim, daha doğrusu bizim?''

Jennie unnie gözlerini devirip konuşmaya başladı.

''Birazcık etrafına göz atsan, meraklı olsan görürdün. Unnie'nin gibi ol işte, ben bugünler için varım. Eğlenmek gülmek senin de, benim de, hepimiz hakkı. Çok güzel bir kadınsın. Birazcık kendini göster ve uslu bir kız olmaktan vazgeç.''

Jennie unnie benim uslu bir kız olmadığımı biliyordu. Sadece beni sinir etmek için söylemişti. Ve başarmıştı da. Bunları söylerken masadan kalktı ve yanağımdan makas alıp eşyalarını kucakladı.

''Yarım saat sonra otoparkın orada cici kız!''

Böyle dediğinde her ne kadar 'Ben cici bir kız değilim!' diye bağırmak istesem de bağırmadım. Somurtup, göz devirip arkasından dil çıkardım. O da beni sinir etmenin verdiği hazla gülüp öpücük attı.

O an içime korku ve umutsuzluk çöktü. Nedense kendimle bir savaşa girdim. Savaşların en zor olanı kendi içinle olandır der annem hep. İçimdeki o korku sanki küçük bir çocuğun oyuncağının kaybolması gibi. 22 yıllık yaşamımda bir çok kez acıyı, korkuyu, umutsuzluğu, çaresizliği bir çok kez deneyimlenerek öğrendim. Bu hayatta ne olursa olsun, ne yaparsak yapalım, ne yaşarsak yaşayalım kabullenmek zorundayız. Zorunda kaldığımız şeyler de dahil. Kabullenmek, yürümek, devam etmek zorundayız. Kendi içimizde hallolmazsa bile.

Bunları düşünürken dersim olmadığı aklıma geldi ve eşyalarımı toplayıp Jennie unnienin dediği gibi otoparka doğru yürümeye başladım.

''Gerçekten nasıl bu kadar gözde oluyorlar anlamıyorum. Bir parti var ve en son benim haberim oluyor. Kendilerini de partilerini de hiç merkat etmiyorum açıkçası.."

Ben böyle kendi kendime konuşmaya devam ederken yanımdan gelen tanımadığım ses benim konuşmama dahil oldu.

Ben böyle kendi kendime konuşmaya devam ederken yanımdan gelen tanımadığım ses benim konuşmama dahil oldu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Burning Passion / LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin