Episode Fourty One

3K 210 159
                                    

"Saat sabah iki."

"Farkındayım hayatım."

Başımı yasladığım yerden kaldırdım ve Jungkook'a çevirdim. Islık çalıp parmakları ile direksiyonda ritim tutuyordu. Şaka mı yapıyordu? Uykulu gözlerimi ovaladım ve bedenimi tamamen ona çevirdim. 

"Ne sikim yemeye gidiyoruz o zaman bu saatte?!"

Hafif bağırarak kurduğum cümleye gözleri büyüdü ve bir kaç saniyeliğine bana döndü. Benden böyle bir çıkış beklemiyordu haliyle. Bende kendimden böyle bir çıkış beklemezdim ama uykuluydum ve ne yaptığımı tam olarak bilmiyor ya da kestiremiyordum.

"Hiç o güzel, tadı çilek olan, baldan tatlı olan ağzına 'sikim' kelimesi yakıştı mı Lisa?"

Gözlerimi devirdim ve bakışlarımı öne çevirdim. Yalakan dur tabii.

"Cıvıtma cıvıtma. Pislik."

"Ne yaptım da yine pislik oldum Tanrı aşkına?"

Ellerimi yana açtım ve bakışlarımı ona çevirdim.

"Bir, beni yumuşak ve güzel yatağımdan kaldırdın. İki, güzel uykumu böldün. Üç, rüyam yarım kaldı."

Ne kadar da güzel bir rüya görüyordum. Bir kere Suga yoktu rüyanın içinde. Yırtık dondan çıkar gibi çıkmıyordu bir yerden.  Neyse ağzımı şom açmayayım ben.

Yamuk bir gülümseme ile bir kaç saniye bana baktı ve arabayı sol şeride çekti.

"Ne görüyordun rüyanda? Mükemmel bir insan mesela? Benim gibi ultra yakışıklı biri mi? Ya da dur direk beni mi görüyordun?"

"Senin gibi bir çirkini görmediğim kesin."

Şimdi yamulucak bir tarafların Lisa. Tanrı için şu yanımdaki şahsiyet nasıl çirkin olabilirdi. Tövbe!

"O zaman bu çirkine aşık aşık bakmayı kes."

Gözlerimi kırpıştırarak kendime geldim ve boğazımı temizledim. Yerimde düzeldim.

"Sana baktığımı da nereden çıkardın? Senin tarafında olan yakışıklıya bakıyorum. "

Kafasını hızla sağ cama çevirdi. Kendimi gülmemek için sıkıyordum. Çünkü yanda araba falan yoktu. Gecenin ikisinde uyumak varken neden insanlar gezsin ki? Değil mi ama.

Göz devirerek bana döndü.

"Güzel insan avlıyorsun Lisa."

Sırıtarak önüme döndü.

"Sugaşkım sağolsun."

"Anma şunun adını. Çıkacak bir yerlerden."

Ve telefon çalmaya başlar. Gözlerimi büyüttüm ve ona çevirdim. Bana bak işte dermiş gibi bakıyordu. Yok canım denk gelmiştir.

"Senin yüzünden her şey söylemeseydin kimse bizi aramayacaktı?"

Korkarak telefonunu elime aldım ve ekrana yavaşça baktım. Namjoon yazısını görünce derin bir nefes bıraktım.

"Oh! Namjoon hyung'muş. Aç birde sesi dışarı ver."

Onu onayladım ve aramayı cevaplandırdım. Müzik sesi ile telefon açıldı. Kaşlarım çatılı bir şekilde Namjoon'a seslendim.

"Ne oluyor be?"

"Ah Lisa. Birlikte misiniz? Müjde müjde! Jungkook nerede?"

"Buradayım hyung ne oldu?"

"Tanrım senden başka bir şey isteseymişim olacakmış."

Arkadan Jimin'in sesini duyduğumda iyice kafam karışmıştı. Yine ne oluyordu o cehennemde? Yeter be. Bir günü sakin normal insanlar gibi geçirsek ne olurdu yani? tek isteğim buydu tanrım.

Burning Passion / LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin