Episode Nineteen

6.4K 304 195
                                    

Lalisa

Saat 23:47 idi. Jungkook ile birlikte bir barın önündeydik. Arabada oturmuş öylece insanları izliyorduk. Ne o konuşuyordu, ne ben. Susuyorduk. İnsanoğlunun en iyi bildiği şey değil miydi susmak.

Ne garip varlıklardık böyle. İnsanoğlu ne acayipti. Bayılıyoruz insanların arkasından iş çevirmeye. Onları birbirine düşürmeye. Yalan söylemeye, düşmanlığa, acı çektirmeye... Bayılıyoruz. Huzur içinde yaşasak ne olacaktı ki? Çok mu büyük bir emeldi huzur. Ulaşılmaz mıydı? Tabii ki hayır! Mutluluk haramdı galiba bana. Geçmişte de, gelecekte de. 

Her seferinde mutlu olduktan sonra, acaba bunun arkasından nasıl bir acı gelecek diye beklemekten yoruldum. İnsanların vurdumduymazlığından yoruldum, birilerinin kötü söylemlerinden bıktım. Bunları kafama taktığım söylenemez ama yine de yoruldum. Ben de insanım halbuki. Bunu unutuyorlar sanırım. Benim de korkularım var, acılarım var, endişelerim, yürek sızılarım, ruhumdaki çentikler... Onlarda olan şeylerden belki bende binlerce var ama anlamıyorlar, anlamayacaklar da. Ben sesimi yükseltip bir şeyleri anlatmaya çalıştıkça susmayacaklar. 

Anlamıyordum ya. Aklım almıyordu. Hiç bir hücrem anlayamıyordu. Neden bizimle uğraşıyorlardı sürekli. Sırf Jungkook ile beraber olduğum için mi yani? O zaman ömrümün, ömrünün sonuna kadar uğraşabilirler. Çünkü ben onu asla bırakmayacağım. Kendimden bile vazgeçerdim gerekirse, ama bizden asla.

''Neden bana o gün söylemedin onların eskiye ait olduğunu. ''

Arabadaki sessizliği bozup kafamdaki düşünceleri kovduktan sonra kafamı ona döndürdüm. O da dolu olan gözlerini bana çevirip baktı.

''Seni öyle görünce aklıma gelmedi bir an. Aynı senin gibi bende kilitlendim. Aklım da, albim de tüm yaşamsal fonksiyonlarını yitirmişti sanki. ''

Gözünden akan bir damla yaş sanki kalbime aktı. Aktığı yeri de yaktı. Kuruttu, çöle çevirdi orayı. Ne zordu sevdiğin adamın yanında ağlamasını görmek. Ne zordu sevdiğin kadının yanında ağlamak...

Derin bir nefes alıp kafasını eğdiği yerden kaldırıp bana baktı beni büyüleyen gözleri ile.

''Sen gelmeden önce bir zarf geldi bize. İçinde de küçük bir not. Notta da aynen şu yazıyordu. 'Oyunu bitirmeden önce sana bir sürprizim var Jungkook. Her an kapının önünde bir hediye olabilir. Ama dua et de Lisa ile birlikteyken o hediye gelmesin. Bir de kapıyı Lisa'nın açtığını düşünemiyorum... ' Aynen bu şekilde yazıyordu. Kapı çalınca da Suga hyung panikledi tabii. Onunda benim gibi aklına o not geldi hemen. Olay bu. Sonra ne olduğunu da sen biliyorsun zaten. ''

Ellerimi saçlarıma getirip arkaya atıp derin bir nefes aldım. Tanrım! Olur iş değildi bu! Nasıl böyle bir şeyi bana söylemez. 

''İnanamıyorum Jungkook sana. Ve sen bunu bana şimdi söylüyorsun. O sikik herif her şeyi bok ettikten sonra. ''

Kafamı dışarı çevirip derin bir nefes alıp rahatlamaya çalıştım. Ona dönüp baktığımda kafasını direksiyona vuruyordu. Bedenimi ona çevirip kafasını alıp göğsüme koydum.

''Hey hey! Yapma Jungkook kendine gel. ''

Ufak bir hıçkırık dudaklarının arasından kaçtığında daha çok sardım onu. Hala hıçkırmaya devam ettiğinde dudaklarımı saçına bastırdım.

Kalbim yanıyordu. Hemde cayır cayır. Cehenneme atmışlardı kalbimi. O koca, yıkılmaz, güçlü adam göğsümde bir bebek gibi büzüşmüş hıçkırarak ağlıyordu. Daha fazla buna katlanamayacağımı anladığımda kafasını göğsümden kaldırıp yüzünü avuçlarım arasına aldım. Gözleri açık bana bakıyorken yaklaşıp yüzünün her bir santimini öpmeye başladım. 

Burning Passion / LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin