Derin bir nefes aldım, kapıya kulağımı dayamış kimin geldiğini duymaya çalışıyordum. Kimdi ki bu? Af! Bu kapı neden bu kadar iyi yalıtımlı! Zeynep teyzem!!! Duydum bu kesinlikle o! Peki Akif, o da geldi mi? Can kulağıyla dinlemeye çalışırken annem,
" yeter kapıyı dinlediğin gel içeri!"
Dedi. Bu kadın beni bu kadar iyi tanımak zorunda değildi. Hem içeri gidip ne yapacaktım? Bu halde?! Gözlerim ağlamaktan şişti hep!
" Sare!"
Deyince yerimden kalkıp üstümü düzelttim. Ama böyle gitmek olmazdı. Okul elbisemi çıkartıp başka bir elbise geçirdim üstüme. Derin bir nefes alıp çıktım odadan. Salona geçip kapı ağzında durunca Zeynep teyzem,
" Oy kuzum! Kız Fatma bu kız neden bu haldeee!"
" savunma Zeynep! Haketti o!"
" neden!" Dedi yerinden kalkıp bana sarılırken. Başımı göğsüne koyup okşadı, kulağıma
" sen çık dışarı, meraktan çatlayanlar var. Ananı ben hallederim,"
Deyince başımı kaldırıp baktım. Onayladıktan sonra arkamı dönmüştüm ki annem,
" o hiçbir yere gitmeyecek!"
" gidecek! Git kızım,"
Deyince arkama bakmadan çıktım evden. Merdivenlerden inerken Veli amcayı görmüştüm yine, bu sefer bana acınası şekilde bakıyordu. Bana mı acımıştı içi? Alt tarafı gözlerim ağlamaktan şişmişti! Dışarı çıkınca Akif bileğimi tuttuğu gibi koşmaya başladı. Selam vermesini beklerken koşmaya başlamamız tam ona göreydi. Mahallenin dışındaki tepeye gelince nefeslenmek için kendini bıraktı çimlere. Bende kendimi yere bırakıp,
" neden geldik buraya?"
"Bırak şimdi neden ağladın bu kadar! Gözlere bak!"
" ya o kadar kötü mü?"
" şimdi gerçekten bir soğan oldun! Neden ağladın? Ne oldu? Yiğit de bütün gün deli danalar gibi herkese bağırıp durdu,"
" yiğit?"
Yiğit bağırmaz ki kimseye, benden başkasına sesi çıkmaz kolay kolay. Muhattap da olmaz. Neden?
"Yiğit evet! Çağırdım gelecek o da,"
Ne? Neden çağırdı ki! Hem gözlerim şiş, nasıl bakacağım şimdi? Of! Aman be! Bakarım ne olmuş ki! Yok ya bakamam! Kolumdan tutup sarsınca olanları anlattım. Bir şey demeden dinlemesi beni epey şaşırtmıştı. Sonra o gizlediği zekasını gösterip,
" ben sana güveniyorum sare! Her zaman arkandayım!"
Deyip sarıldı. Bende kollarımı beline sardım, canım kardeşim. İnsanın yanında birilerinin olması ne güzeldi. Biz öyle dururken birden,
" Sare!"
Diye bir ses gelince döndük ikimizde. Yiğit elindeki poşetle yine ifadesizce bakıyordu, ama niye bağırdı ki?
" şey yani merhaba! Diyecektim,"
Dedi yanıma otururken. Elindeki poşeti kucağıma bırakıp önüne döndü. Akif imayla,
" sana da merhaba pıtırcık,"
Deyince güldük. Yiğit ve pıtırcık. Gerçekten iyi bir tanım. Yiğit ters ters bakıp önüne dönünce bende poşeti açtım. Dondurma! Çekirdek! Cips!
" beni mutlu etmeyi biliyorsun!"
Dedim dondurmaları uzattım. Ayaklarımızı uzatıp sessizce yerken Akif elini boynuma atıp kendine çekti. Boynuma attığı eliyle Yiğitin kıvırcık saçlarını çekiyordu ki eline vurup,
" karışma saçlarına dokunulmasını hiç sevmiyor biliyorsun."
" ne yapayım, baksana ya pıtırcık. Şşşt!"
" rahat bırak beni Akif!"
" sinirlisin,"
" Akiffff!"
" uğraşma Akif!"
" sus kız şu dondurmayı gözüne koyda şişliği insin."
Şiş gözlerimle dudaklarım büzülmüştü yine. Ağlamak istemiyorum yanlarında! Yiğit,
" neden ağladın ki? Sana dik dur dedim,"
" söylemesi kolay! Ailemi karşıma almak ne kadar zor biliyor musun?"
Deyince bana baktı sonra önüne döndü. Ne diyorum ben ya! Sanki o benden farklı.
" gençler, tartışmakla olmaz. Hem üzülme sare. Ben hep senin yanındayım!"
Ona baktım minnetle, canım benim. Ellerimi yanaklarına koyup,
" canım mısın acaba?!"
Deyince yiğit uzanıp çekirdeği aldı. İyi değil. Yiğit bugün çok farklı. Fazla mı üstlerine gittiler? Epey gergin görünüyordu, tamam öyle görünmüyordu ama hissediyorum yani!
" gelmedin bugün?"
" babam okula gitmeyeceksin Dedi patates,"
" ne demek gitmeyeceksin! En azından diplomanı alsaydın! Şurada kapanmasına ne kaldı ki!"
Yiğit...
" bilmiyorum işte! Gerek yok zaten okumayacaksın dedi,"
" böyle olmaz. O diplomaya ihtiyacın var. Gelecekte iş kurmak için kullanacaksın,"
Akif,
"İş kurmak mı?"
Ne işi ya? Benim neden haberim yok. Bu çocuk yine plan program yapmıştı anlaşılan.
" evet ne işi?"
" kendine bir yer açman lazım,"
Akif,
" ne için,"
" hat ve tezhip öğretmek için,"
Akif,
"Anladım! Seni çakal! Kendine küçük bir yer açıp bunun eğitimlerini verebilirsin. Yiğit haklı, çok iyi bir iş kolu bence,"
Ne? Ben mi? Annesinin beceriksiz kızı bir şey mi öğretecek? Bilmiyorum. Nasıl olacak o? Tamam hat ve tezhip benim için harika gerçekten. Çok seviyorum, tamam. Ne saçmalıyorum, dibine kadar haklı adamlar! Hemen araştırmalara girişmem lazım! Ebru da öğretirim! Allahım çok heyecanlı! Sonunda aradığımı buldum!
" yüzün gülüyor! Deli kız,"
" evet. Beni hallettik peki siz? Sen hangi bölüm istiyorsun Akif,"
" mimar olacak abin,"
Dedi göğsünü kabartıp.
" onu göreceğiz bay çok bilmiş! Peki burada mı yoksa? "
" başka yere gidemem, senden ayrı olamam ben!"
" af! Her şeyi de salça yap! Peki sen yiğit?"
Dedim. Gitmeyecek değil mi? Hayır yani istediği yere gidebilir, hiç umurumda değil. Gidecek mi?
" ben... okullar kapandıktan sonra gidiyorum. Her şeyi ayarladım,"
Ne? Gidiyor mu? Nereye? Kime? Neden? Niçin!!! Buna gerek var mı? 4 yıl! İçime oturan öküzler ağlamamı tetikliyordu. Bana ne ya!
" bu ne acele yiğidim!"
" düzeni kurmam gerek, iş buldum. Erkenden gidip yerleşmek istiyorum."
Demişti. Hemen yerimden kalkıp ikisine de görüşürüz o zaman dedim. görüşürüz? Görüşür müyüz gerçekten! Demek gidiyor? Ben artık kimseye patates diyemeyecek miyim? Kimseyle laf dalaşına giremeyecek miyim? Gidiyor...Babamı ikna etmişti, Zeynep teyzem. Liseyi bitirip diplomamı almak için gün sayıyordu. Bende sessizce okula gidip geliyordum. Az yiyip az içiyor kimseye karışmıyordum. Akif durmadan şakalar yapıyordu ama gülecek halim yoktu. Nedense kendimi yorgun ve yalnız hissediyordum. En iyi çözümü kitap okumakta bulduğum için boynumu kırana kadar kitap okumayı planlıyordum. Yiğit, onunla çok konuşmuyordum. Sonuçta gidecek. Gidecekse..! Bana ne be!!! Rahatsızca yerimde kıpırdanınca elimdeki kitap yere düştü. Almak için eğilince kafalarımız tokuştu, o ne diye eğiliyorsa. Ters ters bakıp kitabımı aldım.
" özür dilerim,"
Cevap vermeden kitabıma döndüm, arkamı dönüp okumaya devam ettim. Zilin çalmasıyla hızla toparlanıp ondan önce hızlı adımlarla gizli yerime doğru gitmeye başladım. Kendime çok güzel bir yer bulmuştum. Kimsenin olmadığı sessiz bir yer. Sakin olması beni şaşırtsa da huzur veriyordu bana... arada birkaç teyzeden başka kimsecikler gelmiyordu. Burası mahallenin arkasında kalan küçük bir camiydi, gelenin gidenin çok nadir olduğu bir cami. Oysa hep tıklım tıklım sanardım camileri. Öyle de olmalıydı bence. Etrafta bu kadar huzursuz insan varken bedava huzur dağıtılan camiler neden boş? Beynimin içinde bin tane düşünce dönerken iyice köşeye sindim. Kimselere görünmeden oturmak istiyorum burada, birde şu eşarp kaymasa harika olurdu. Kitabımı açıp okumaya karar vermiştim ki biri tahminimce üstündeki çarşaftı, hemen namaza durdu. O an öyle güzeldi ki... sanki karşımda bir melek vardı... namazını öyle yavaş ve güzel kılmıştı ki hayran hayran ona baktığımı selam verirken göz göze gelmemizde fark etmiştim. Ne oluyor bana !? Tövbe ya rabbim! Sapık gibi bakıyorum elin kızına! Başımı kitabıma saklayıp kendi kendime konuşuyordum ki, görüş açıma giren bir el ve ardından,
" selamünaleyküm ben Asiye,"
Al işte, korkuttun kızı. Bu arada sesi de güzel... kitabımı yanıma bırakıp elimi uzattım,
" Aleykümselam bende sare,"
Dedim. Elimi bırakmasını bekliyordum fakat karşıma bağdaş kurduktan sonra bıraktı. Gözleri çok güzeldi birde güneş vurunca böyle daha bir hoştu.
"Burada ilk defa gördüm seni,"
" evet mesken edindim kendime burayı,"
Dedim Sevinç'le sonra kızın şaşkın ama gülen yüzüne,
" şey yani... nadiren geliyorum."
"Anladım, bende çok seviyorum bu camiyi. Huzur dolu,"
" bence de,"
" ne okuyorsun?"
"Öylesine okuyorum işte,"
" ama müslüman öyle eline rastgele kitap almaz, bilerek idrak ederek bilinçli bir şekilde okur. Yanlış mı düşünüyorum?"
Yani söyledikleri doğru, bir kitap okuyacaksan öyle benim gibi eline geleni değilde sana bir şeyler katacak olanı okuyacaksın. Müslümanlar? Bilmiyorum,
" müslümanlar için mi sadece?"
" hayır elbette. Herkes için bu böyledir ama bir müslüman kendini çağın hastalıklarından korumak için okuduklarına dikkat etmelidir."
" çağın hastalıkları derken?"
Dedim beynimin içinde ardı ardına çıkan sorulara engel olamayarak. Düşündü bir süre sonra,
" mesela! Kaç yaşındasın?"
" 18,"
Dedim, güldü.
" aynı yaştayız! Şöyle düşün günümüzde yaşıtlarımızın okuduğu en popüler kitap türü nedir? Roman, içerik olarak Aşk! Ama fani bir aşk. Haram bir aşk!"
" fani? Haram?"
Bu kız hangi kullanıyor böyle, tamam anlıyorum demek istediklerini ama...
" fani geçici olan demek, güzellik gibi. Haram ise Allah'ın yasak kıldıklarıdır. Biz müslüman gençler olarak bu yüzden okuduklarımıza dikkat etmeliyiz. Öyle haybeden okumamalı geliştirmeliyiz kendimizi,"
" anladım. Haklısın."
" eee? Hangi okula gidiyorsun?"
" Çakırağa lisesi, köşedeki. Sen?"
" bende fen sizin üç sokak arkanızda. Üniversite peki?"
Dedi, durdum. Şimdi ben üniversite istemiyorum ya! Herkes de bana bunu sormak zorunda mı? Yine herkes gibi nasihat çekerse...?
" üniversite okumayı düşünmüyorum,"
" aaa! Bende!"
" neden?"
" bana bir şey katacağını düşünmüyorum. Sevdiğim işi yapmak istiyorum. Kendi işim olsun istiyorum."
Allahım! Sonunda benim gibi bir düşünceye sahip bir insan daha buldum.
" peki ne düşünüyorsun?"
" aslında kitap- atölye karışımı bir yer,"
" o nasıl?"
" şöyle..."
Deyip uzun uzun sıraladı hayalini. Çok güzeldi ve uzun sohbetimizin sonunda yatsıyı da kılınca çıktık camiden. Numaralarımızı alıp haftaya yine burada buluşmak için sözleştik. Belki de arada yine görüşürüz, belli mi olur? Ondan ayrılınca bizim mahalleye girmemle bir gövdenin karşımda dikilmesi bir olmuştu...