Büyük bir baş ağrısıyla yastığıma kapanmıştım. Kapanmıştım fakat sabah namazından sonra uykuya kavuşmuştum ki aniden odamın kapısı açılınca yerimden sıçradım. Annem dolabın kapaklarını açmış bir şeyler arıyordu hararetle,
" Anne sabah sabah ne oluyor Allah aşkına?"
" kız Naciye'nin sana yaptığı havlu takımı nerede?"
Söylediği şeyle gözlerimi devirdim. Gerçekten sabahın bu saatinde havlumuydu önemli olan!
" Anne! Ne havlusu ya!"
" kız şu boncuk işlemeli olan!"
Örtümü üstümden atıp, elime belime koydum. Ona bakarken,
"Ne için soruyorsun?! Ha? Söyle hadi,"
Deyince birden döndü bana. Elimi yavaşça belimden indirdim. Gözlerini kocaman açıp,
" Sıdıka var ya! Halime'nin teyzesi?! Neymiş efendim biz sana çeyiz dizememişiz onu geçtim bir tane havlun bile yokmuş."
" af! Af! Ya ne zaman kalktınız da bunun savaşını yaptınız anne! "
Deyip odanın kapısına doğru giderken, o acı cümle döküldü dudaklarından,
" bugün günüm var. Kaçma. Mutfağa!"
Ben... ben nereye gideyim a dostlar! Nereye! Zavallı gençliğim solup gitti. Nerdesin beyaz atlı patatesim! Gelde kurtar karını soğanı!
Banyoya gidip işlerimi hallettikten sonra evi toplayıp hızla mutfağa geçiş yaptım. Çay suyunu üstüne koyarken Hale annem de gelince kadro tamamlanmıştı. Şimdi sahaya çıkabilirdik. Şimdi ben bitmiştim. Annem içeri girince ellerini yanaklarıma koyup alnıma bir öpücük bıraktı sonra,
" gazan mübarek olsun gelinim!"
Dedi ve yerine oturdu. Gözlerim şokla açılmıştı. Bu kadınlar ne içiyordu Allah aşkına! Kesinlikle bir şey kullanıyorlar! Kesinlikle! Onlar konuşmaya başlarken bende masayı hazırlıyordum ki,
" Sare, Yiğit nikah tarihi alacaksınız dedi. Bugün,"
" bugün mü?"
" haberin yok mu?"
Benim neyden haberim var ki Allah aşkına! Anneme dönüp,
" yoktu."
Dedim sonra hale annem asıl bombayı patlattı,
" Yıldırım nikahı yapacaksınız."
Deyince gözlerim kocaman açılmıştı. Neyiz biz 80 yıllık işi 8 yıla sığdıran Yavuz mu? Yoksa celaliyle nam salmış Yıldırım mı?! Ateş almaya mı geldik!? Hem... hem... bir dakika bakalım! Elbise! Nikah elbisem?! Düğün! Ay aman! Birden dizimin bağı çözülmüştü ki annemler kollarımdan tutup sandalyeye oturttu.
" sare iyi misin kızım?"
" annem hayırlı işlerde çabuk olmak iyidir,"
" yapmayın Allah aşkına! Ben daha hiçbir şey hazırlamadım ki! Nereden çıktı Yıldırım nikahı! Hem daha belgeler var..."
" sen merak etme Yiğit halletti her şeyi. Bir iki muayene sonra hemencecik nikah,"
" ya bir şey diyeceğim nikahıma beni de çağıracak mıydınız!? Gerçekten merak ediyorum?"
Deyince ikisi de birbirine baktı. Yerimden kalktım. Kime ne anlatıyorum ben ya! Odama gidip feracemi aldım. Çantamı da aldıktan sonra evden çıktım. Biraz Asiye'ye gitsem iyi olacaktı. Hem özledim de... hiç sesi soluğu çıkmıyor.Sokakta hızlı adımlarla ilerlerken telefonum çalmaya başlamıştı. Af! Bakalım kim? Yiğit. Anne! Hemen söylemek zorunda değildiniz gerçekten. Derince bir soluk bırakıp sesimin sinirli çıkmasına engel olmadan telefonu açtım,
"Efendim!"
" selamünaleyküm, canımıniçi."
" Aleykümselam."
" sinirlendin haklı olarak ama-"
Demişti ki konuşursam büyük bir kavganın geleceğini fark ettiğimden,
" sonra konuşalım. Allah'a emanet ol."
Deyip kapattım. Hayır ağlamayacağım! Neden bana sormadıkları hiç umurumda değil. Sonuçta ben mi evleniyorum canım!
Yere bakarak hızla yürürken köşeyi dönmemle birine çarpmıştım. Bir iki adım geri atıp başımı kaldırınca karşımda gördüğüm kişiyi görmeyi beklemiyordum. Şu köşe başlarını artık kaldırın yeter ya!
" Sare? Seninle bu anı yaşayacağım aklıma gelmezdi,"
Dedi pişkin Mustafa! Suratındaki pis ifadeyi çantamla silmek istesemde yapmadım. Başımı eğip, ona cevap vermeden geçerken bana doğru bir adım atıp kolumu tuttu.
" ama böyle selamsız olmuyor ki güzelim,"
Demesiyle bütün sinirimi elimde topladım ve küçükken Yusuf'a yapmayı sevdiğim şeyi yaptım. Azıcık delirsem stres atsam! Ne olmuş yani! Yüzük parmağımı biraz öne doğru çıkartıp elimi yumruk yaptığım gibi çenesine geçirdim. Alttan gelen yumrukla başı geriye doğru gidince eli gevşemişti ve bunu fırsata çeviren ben tuttuğu kolumun dirseğiyle ona güzel bir dirsek attım. Nefes nefese geri çekilip birkaç saniye de yaptığım şeyle ona bakıp,
" gebertirim seni! Yarım bıraktığım bütün öfkemi sana kusarım! Duydun mu beni! Terbiyesiz!"
Dedim ve çantamın sapını elime sarıp bir iki tur çevirdikten sonra kafasına geçirip,
" bu da sana ders olsun. Bir daha bir kadına dokunmazsın!"
Dedim ve onu yarı baygın bırakıp yoluma devam ettim. Güzelimmiş! Ahlaksız! Bu insanların mezhebinin çapını hesaplamaya Yiğit'in bile matematiği yetmez! Aptal!